Kök maaşı 8 bin lira altında olanların hiç zam alamaması tehlikesine karşı adım atıldı. En düşük emekli maaşı 12 bin 500 TL'ye yükseltildi. Kanun teklifinin Meclis'te görüşüleceği tarih de netleşti.

Mevcut hükümetimiz emeklinin düştüğü ahvale çok üzülmüş olacak ki en düşük emekli maaşını 12.500 lira yapma lütfunda bulundu. Artık bir klişe haline gelen söylemler üzerinden bu durumu eleştireceğim ama başka çarem de yok. Market raflarında her gün fiyatlar artarken, reel enflasyon almış başını giderken, insanlar et alamayıp kanatlı hayvan sakatatından protein ihtiyacını karşılamaya çalışırken, ev kiraları uçmuş üzerine %25 artış sınırı kaldırılmış ve ev sahiplerinden alınan stopaj %20'ye çekilmişken, su faturaları, elektrik faturaları her gün artarken 2.500 TL zam vermek gerçekten tarihi bir hareket.

Eşi benzeri görülmemiş bu 2.500 TL'lik zam köyde, kendi üretimini bir parça da olsa devam ettiren, artık çocuklarına bakmak zorunda olmayan, barınma ihtiyacı olmayan emeklilere belki bir parça nefes aldırır. Ancak bu kesim Türkiye'deki emekli tablosu içinde çok az bir yüzdeye tekabül ediyor. Ki ben iyimser bir tablo çizerek bu durumdaki emekliye bir parça ilaç olur diyorum. Yoksa 2.500 TL günümüzde çok büyük bir para olmaktan çoktan çıktı. Şehirdeki veya ilçe merkezindeki kira ödeyen, çocuk okutan, çocuğuna destek olmaya çalışan, 65 yaşından küçük olup toplu taşıma kullanan, içme suyunu satın alan emekli 2.500 lira ile ne yapsın. Hele ki metropol kentlerde kira zaten en az 12.500 TL.

Hükümet emeklinin ağzına çay kaşığı ile bal çalmak yerine önce ekonomiyi düzeltsin. Emlak baronlarının, çıkarcı ev sahiplerinin fahiş fiyat uygulamalarının önünü açmak yerine bunlara çözüm bulsun. Etin, sütün, simidin, ekmeğin fiyatını nasıl stabil tutabilirize kafa yorsun. Makro ölçekte çözüm bulunamazsa emekliye yapılacak 3 kuruş zam ile memura verilecek enflasyon farkı ile asgari ücrete zam yapmayalım da market rafları sabit fiyatta kalsın gibi günü kurtarmaya yönelik basit düşünceler ile bu işler çözülmez.

Vatandaşı açlığa, sefalete bu kadar mahkum edilen bir zaman diliminde hükümet istiyor ki eleştirilmeyelim. Bu işin siyaseti yok. Hangi parti olursa olsun vatandaşını aç bırakana tepki göstermek bir vatandaşlık görevidir. Hani diyorlar ya "Türkiye'nin üzerinde tehditler var." güzel ülkemin üzerindeki en büyük tehdit açlık ve sefalettir. Türkiye'yi bu duruma sürüklemek ülkeyi güçsüz kılmaktır. Üstüne üstlük sınırları düzensiz göçmenlere açmak da vatana ihanetten başka bir şey değildir. Düzensiz göç hangi ülkeden, nereden olursa olsun ülke ekonomisine ciddi zarardır. Hükümetin bir an önce ısrarlı yanlışlarından geri dönmesi ve memleketin emeklisini, gazisini, engellisini, asgari ücretlisini, bir kesim işçisini ve memurunu bu açlık sınavından kurtarması gerekiyor. Başka yolu yok!

Herkese sevgiler, saygılar...