Cumhuriyet Halk Partisi'nin özellikle 1980 sonrası dönemde fabrika ayarlarına yerleşen bir "elitizm" zafiyeti olduğu bir gerçek.

Aslında bu duruma "elitizm" yakıştırması yapmak yerine "lümpenlik" demek de mümkün. Lümpen kavramının Marksizm sözlüğündeki "toplumsal sınıf bilinci olmayan", "içinde bulunduğu toplumun kültürüne yabancı düşen, sözde bilgili tutum ve davranışlarıyla itici olan" anlamlarından yola çıkarsak, belki sert bir eleştiri olacak ama bu tanımlamayı CHP için yapmak mümkün.

Bu meseleyi karşı mahalle olarak tanımlanabilecek AK Parti cephesinden çok CHP'nin kendi içinden gelenler veya bu cenaha yakın olanlar çok daha iyi anlayacaktır.

CHP'nin içinde maalesef bir topluma uzak olma durumu, lümpen tavırlar ve elitist tepkiler uzun zamandır vardı. Bu durum biraz olsun Kemal Kılıçdaroğlu döneminde kırılmıştı. Şimdi bu çıkarımımdan Kılıçdaroğlu CHP'sine övgü yaptığımı düşünmeyin ya da Kılıçdaroğlu neden gitti, gitmeseydi diye bir düşüncede olduğum kanısına varmayın. Kemal Bey partinin başında vadesini doldurmuştu ve kati suretle gitmesi gerekiyordu. Değişim şarttı. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu halkçı CHP'nin son dönemdeki belki de en önemli örneğiydi, en güzel örneği de bu eleştiri yazısında es geçemezdim.

Özgür Özel'in gelişiyle birlikte, aynı zamanda CHP'nin yerel seçimlerden birinci parti çıkmasının ardından CHP'nin bu eleştirilecek fabrika ayarlarına doğru adımlar attığını gözlemliyorum. Tamam söylemler halkçı ama davranışların büyük bölümü için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil.

Ulusalda kısaca bu durumu örneklersem;

Neredeyse tamamen batılı ve Avrupalı bürokratlar, devlet erkanı ile yapılan görüşmeler, Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları'na tabiri caizse cümbür cemaat gidilmesi, kırsalın sorunlarının ikinci plana atılması, Özgür Özel'in imaj değişikliği bile bu örneklere dahil edilebilir... Yine, Cumhurbaşkanı adayı olmasına kesin gözüyle bakılan Ekrem İmamoğlu'nun da bazı söylem ve tavırları eski CHP'ye dönüş mü var şeklinde yorumlanabilir.

Konuyu Eskişehir yereline taşırsam Eskişehir CHP'de de bu tavırlardan bazılarını görmek, hissetmek mümkün. Özellikle Ayşe Ünlüce, Kazım Kurt ve Ahmet Ataç, yani 3 başkan halka oldukça yakın olsalar da Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu gibi partinin tepesindeki isimlerin Eskişehir ziyaretlerinde bu durum neredeyse tamamen tersine döndü.

Özgür Özel'in sıkça ziyarete geldiği Eskişehir'de konvoylarla karşılanması, lüks otelde CHP'liler ile kahvaltıda bir araya gelmesi. Yine, Özel'in son ziyaretinde, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'nde Kazım Kurt'un protokol düzenlemesinde yapılan hata sonucu ayakta kalması, Özel'in bir vatandaşın evini ziyaret edip dertlerini sorması yerine, Yılmaz Büyükerşen ve ailesi ile poz vermesi tam da CHP'nin çok sert eleştirdiği AK Parti cenahının yapacağı türden işler. Bunlardan bazıları yapılmasın demiyorum ama daha halkçı bir tavır sergilenmesi gerekiyoru da cümlemin sonuna ekliyorum. 

Bir de Ekrem İmamoğlu'nun ilk Eskişehir ziyaretinde dikkat çeken detaylar var...

Zaten CHP İl Başkanı Talat Yalaz'ın İmamoğlu'nun Erol Tabanca'nın özel davetlesi olarak geldiği Eskişehir'de düzenlenen respsiyon ve kahvaltıda yaşadığı protokol sıkıntısını bir başka yazımda detaylıca kaleme almıştım. Protokol sorunu yaşayan sadece Yalaz değil. Elbette en dikkat çeken isim o olduğu için Yalaz'ı ön plana çıkarmıştım ama birçok üst düzey partili o gün bu krizi yaşamış durumda. 

Bir defa Ekrem İmamoğlu, Erol Tabanca'nın özel davetlisi olarak kente gelecekse sadece onun için gelmeli. Gelmişken Büyükşehir Belediyesi'ni de ziyaret edeyim deyince iş karışıyor. O ziyarete katılanlar İmamoğlu'nun programının devamına da dahil olmak istiyor haliyle. Çünkü program sanki siyasi bir ziyaretmiş algısına büründü bu şekilde. Vatandaşlar da Ekrem İmamoğlu'nu görmek istedi. Potansiyel Cumhurbaşkanı'nın kendilerini ziyaret etmesini, el sallamasını, sorunlarını dinlemesini, belki de evlerini ziyaret etmesini bekledi. Ama İmamoğlu iş dünyası ile görüşüp, siyasiler ile görüşüp kentten ayrıldı. CHP'nin iktidar yolundaki yürüşüyünde bence İmamoğlu'nun ilk ziyareti bu şekilde olmamalıydı.

Son olarak bir başka hususa da değinmek istiyorum. Yerel seçimlerden sonra kırsalın biraz yalnız kaldığını düşünmeye başladığı kulağıma gelen fısıltılar arasında. Bu durumun değerlendirmesini benim tamamen yapabilmem için her ilçeye, her köye giden hizmeti veya gidecek hizmeti bilmem lazım. Bu nedenle fısıltıların aslını astarını net şekilde yorumlayamam. Ancak böyle bir durum oluşmaya başladığını da söylemeden geçemeyeceğim.

Tüm bu çıkarımlara, yorumlara baktığımızda Cumhuriyet Halk Partisi'nin çok iyi yaptığı şeylerin yanında bu tırnak içinde "lümpen" tavırlardan mümkün mertebe uzaklaşmazsa iktidar yürüyüşünde ağır yaralar alacağını düşünüyorum. Halk partisinin halkçılığa çok daha fazla önem vermesi gerekiyor. Halkçılığın söylem siyasetinden çok eylem siyasetinde de yer bulması gerekiyor. 

AK Parti'nin 20 yıldan fazladır bu ülkede iktidarda kalmasının en önemli sebeplerinden biri tabiri caizse varoşlardan doğmasıdır. Yoksul halkın yanından yola başlamasıdır. Sonrasında yoksulu daha da yoksul hale getiren bir AK Parti karşımıza çıksa da, sermayenin bir numaralı destekçisi AK Parti olsa da bu oluşumun hala halkta önemli bir karşılığı olmasının birincil nedeni bu yola çıkış hareketidir.

CHP ikitdar yoluna kendini aydın tanımlayan, elitist, beyaz Türkler ile çıkarsa daha yolun başında bu yürüyüş sekteye uğar demedi demeyin.

Herkese sevgiler, saygılar. Keyifli bir hafta diliyorum.