Bugünün Türkiye’sinde her yeni güne ayrı bir utanç tablosu ile uyanıyoruz. İnanıyorum ki bizi bu karanlığa mahkum edenlerden alacak bir hakkımız var!
Bugünkü yazımın başlığına yalnızca “Utanç Tablosu” yazıp geçmeyi de bilirdim lakin; “utanmak” ve “utanmayı unutmamak” günümzde çok önemli tavırlar haline geldi diye düşününce kararımdan vazgeçtim. Ülkemizde adalet, hak ve hukuk gibi kavramlar artık yok olma derecesine gelmiş vs. bu konulara hiç girmiyorum bile. Yalnızca vatandaşların büyük bölümünün yaşadığı derin yoksulluğa baksak bile ortaya her gün utanacak bir tablo çıkıyor, bu konuya odaklanmak istiyorum. Elbette utanması olmayanlar pişkin pişikin rahat hayatlarını yaşamaya devam ediyor, edecekler…
Bugün sabah uyandım, her zamanki gibi telefonumdan şöyle bir genel gündeme göz gezdireyim dedim. Karşıma artık sıkça karşılaşmaya başladığımız, derin yoksulluğu çok acı tasvir ler ile bizlere anlatan bir video çıktı. 84 yaşında, elinde baston bulaşıkçılık işi aradığını söyleyen teyzenin ,ciddi anlamda yüreğimi düğüm düğüm eden videosunu izledim. Bırakın bu ülkede yaşayan bir vatandaş olmayı insan olmaktan utandım. Bu cümleleri popülizm olsun diye kurmuyorum. Aldığım nefes boğazımda kaldı videoyu izlerken. Ayrıca bu video ne ilk ne de son olacak. Son dönemde bu tarz içeriklerin sayısı ciddi oranda arttı. Bir de elbette sosyal mecralara yansımayan çok vahim yoksulluk öyküleri olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bir Ramazan pidesi alamamak nedir arkadaş biri bana açıklasın! Vatandaş bu duruma nasıl düşer? Üstelik bu vatandaş 84 yaşında, kirada oturuyor ve eline geçen para ile kirasını bile ödeyemiyor.
Şimdi, acı olayı kısa süreliğine bir kenara koyalım. Gelelim kapitalist sistemlere… Türkiye AK Parti’nin Neo-liberal ekonomi yönetiminden önce de kapitalist ekonomilere benzer fakat sosyal devletçilik yönü de olan bir model ile yönetiliyordu. Ekonomist olmadığım için bazı kavramları dilim döndüğünce aktarmaya çalışıyorum. Bu geçmiş sistemde de yoksulluk ve alım gücü zorluğu vardı. Fakat hiç bu kadar derin bir yoksulluk hissedilmemişti. Yokluk ile yoksulluğu karıştırmamak lazım. 1960’larla bugünü mukayese edemezsiniz. O zamanki yaşam ve paranın satın alabileceği şeyler sınırlı olabilir. Bugün ise ülkede her şey, her ürün var ama onu alabilecek para böyle giderse kimse de kalmayacak. Hele ki kira ödeyemeyen emekliler, geçinemeyen beyaz yakalılar, iflas eden çiftçiler, esnaflar… Bu tablo son yılların eseri.
Kapitalist ekonomi modeline yatkın bir tutum belirleyip toplumun neredeyse %80’ini yoksul hale getirmeyi de sanıyorum ki yalnızca AK Parti başarabilirdi. Neo-liberalizmi yönetemezseniz, her şeyi özelleştirmeyi Neo-liberalizm sanar ve üretimi yerle yeksan ederseniz büyük bölümü yoksul bir Türkiye yaratabilirsiniz. Yani, “Herkes konuşur AK Parti yapar!” demek de mümkün.
Şimdi bu söylediklerimi tamamen temel siyaset düzeyine çekecek ve “AK Parti’yi karalamak” olarak algılayacaklar çıkacaktır. Sözüm onlara; Bu Yüce Türkiye Cumhuriyeti’ni 25 yıl ortaksız yöneten ben olsam kendime de aynı sözleri söylerdim. Hadi durumun siyasi boyutunu genel bir eksene de yayayım. Hükümette olan parti diğer siyasi partilere mensup insanların da halkı sömürdüğünü düşünüyor ve ima ediyorsa bu işin çözümünü de onlar bulmak zorunda. Ya da partileri kenara atalım bu işlerin müsebbibi kimse onlara engel olsunlar, başka ihsan istemem. Kim bu vatandaşı yoksulluğa itiyorsa çıkın karşısına, bu işi çözün o zaman kalkayım ben de hepinizi ayakta alkışlayayım.
Uzun lafın kısası yoksulluğun, insanların bir pide, ekmek alamayacak duruma gelmesinin sebebi elbette ülkeyi yönetenlerdir. 3-5 patron kazanacak, Araplar veya yabancılar ülkeye döviz bırakacak diye tüm sistemi, “Bugüne kadar gördüklerinizin daha beteri de var.” seviyesine çekerseniz bu eleştirileri de kabul edeceksiniz. O 84 yaşındaki teyzenin kirasını ödeyememesinde, 100 lira ilaç parası için borç almasında ve “Mis gibi geliyor affedersiniz pidenin kokusu ama alamıyorum.” demesinde kimin emeği varsa tüm sitemlerimi onlara gönderiyorum. Bu çaresizliğe müdahele edecek gücü kendimizde bulamayıp, hala elimiz kolumuz bağlı oturduğumuz için kendime, kendim gibilere de kızıyorum.
Bu teyzemizin yaşadığı şeyleri görüp, izleyip hatta bunun gibi birçok örneğe şahit utanmayanlar var. Bu arkadaşlar çünkü utanmayı unutmuş! Utanmayı hatırlayın, unutmayın. Ünlü bir sözde dediği gibi bu ülkenin yoksullaştırılmış vatandaşları olarak “Hepimiz aynı gemideyiz!”
Herkese sevgiler, saygılar ve iyi hafta sonları diliyorum.