Üzerine uzun uzun düşündüğüm konulardan biri Eskişehir'deki kentlilik bilinci ve birlik olgusu diyebilirim. Elbette ben sosyolog değilim ancak gözlemlerim doğrultusunda kentin bu anlamda büyük bir eksiği olduğunu söyleyebilirim.
Konuya müsadenizle biraz ortasından gireceğim. Eskişehir'e 20 yılı aşkın süre başkanlık eden Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen olmasa kentlilik bilincimiz ve kent hafızamız bugünün de çok gerisinde olurdu. Yılmaz Hocayı farklı sebepler ile eleştirebilirsiniz elbette onun da eksikleri vardır ancak; bu şehre bir kent kimliği, kentlilik bilinci kazandıran isimlerin de başında gelir. Fakat hocanın getirdiği bu kazanım hocanın getirdiği kadarıyla kalmış. Amiyane tabirle üzerine adam akıllı bir adım bile atamamışız diye düşünüyorum. Bu açıklamam sonrası şunu diyenler olabilir; "E, Yılmaz Hoca zaten yeni bıraktı." Tamam hoca yeni bıraktı ama Yılmaz Hoca döneminde dahi kentlilik bilinci ve kent belleği tam oturmamış ki bu şehrin. Hoca yalnızca elinden geleni yapmış ve bir seviyeye kadar bu işi getirebilmiş. Bu nedenle de şu anki durumumuz parlak değil.
Büyükerşen kültür - sanat ve kent yaşamı konusunda bu kentlilik bilincini belirli bir zümreye aşılayabilmiş. Bu zümre ise çok dar bir çember içinde ve kusura bakmasınlar birçoğu kendini beğenmiş. Aydın olarak görünen pek çok kimse kente birşeyler katmak yerine kendini kurtarma çabasına girmiş. Onların da haklı sebepleri illa olabilir ama hiçbir sebep elini taşın altına koymamayı beraberinde getirmemeli.
Bizim bir sorunumuz da birlik olamama sorunu...
Mesai arkadaşım, ağabeyim Soner Yüksel'in de sıkça dile getirdiği gibi bu şehirde iyi bir iş yapmak isteyeni şehir aşağıya çekmeye çalışıyor. Kasaba kültürünün ürünü olan bu tavır Eskişehir'in yakasına yapışmış ve bir türlü düşmüyor. Kısaca bu kısmı toparlarsam tüm anlattıklarım aslında kocaman bir paradoks veya daha doğru tabirle bir sarmal.
Kasaba kültürünü üzerinden atamama sebebimiz kentlilik bilincinin tam oturmaması. Bu bilincin oturmaması ise Eskişehir'in hamurunun tam manasıyla bir kent kültürü ile yoğrulmaması. Bir de üzerine birlik olamama durumu eklenince tüm bu durumlar ortaya kent belleği eksik, kentlilik bilinci yarım bir şehir ortaya çıkarıyor.
Buradan şu noktaya gelmek istiyorum...
Hal yukarıda anlattığım gibi olunca Eskişehir tam arzu edilen şekilde olaylara reaksiyon veremiyor.
Örneğin TÜRASAŞ'ta ortaya çıkarılan usulsüzlük ve hırsızlık olayları... Bu hadise unutuldu gitti. Ben şu anda bu konu ile sadece CHP Milletvekili Jale Nur Süllü'nün ilgilendiğini görüyorum. Bir kişi ile bu işler maalesef olmuyor.
Yine çok kıymetli bir ağabeyim, meslektaşım Erhan Ünal, Eskişehir'in spor tesisleri konusunda 81 il arasında 75'inci sıranın ardında olduğunu söyledi dün. Özellikle kentin birincil tutkusu futbol konusunda inanılmaz bir tesis eksikliği var. Ama bunu kimse umursamıyor. Kent bilinci olan bir şehirde mevcut İl Gençlik ve Spor Müdürü'nün o koltuğunda rahat rahat oturamaması lazım. İktidar milletvekillerinin bu konudan rahatsız olması lazım. Çünkü şehrin bu duruma tepki vermesi lazım.
Bir başka çabuk unutulan konu Alpagut-Atalan siyanürlü altın madeni...
Birlik ve beraberlik olan, kent kimliği oturmuş bir şehirde bu maden konusu bu kadar kolay gündemden düşmemeli. Her gün bu fecaat dile getirilmeli, konuşulmalı. Gerekirse madene karşı kitlesel bir direniş başlamalı. Ama biz ne yapıyoruz unutuyoruz! Günübirlik yaşıyoruz! O Cengiz Holding çalışanı gibi hareket eden İl Müdürü Hikmet Çelik, girdiği pozisyondan yeterince rahatsız mı sizce? Cengiz bu madeni yapamayız düşüncesine kapılmış durumda mı?
Kentte trafik problemi olduğu net şekilde belli. Ancak konunun çözümü Nebi Bey kusura bakmasın 15 tane katlı kavşak değil. Ya da arabaya binmeyelim, yürüyelim, bisiklet sürelim, toplu taşıma kullanalım da bir çözüm değil. Dün bir cenazeye katılmak için 16.00 sularında Cengiz Topel caddesinde araca bindim. Çetemenler Kırtasiye önünden aldığım aracı, Hatboyu göbeğinden döndürüp Cengiz Topel'deki ilk ışıklara gelmem takriben 9 dakika sürdü. Trafik sadece orada da yoğun değil. Kent merkezinin her yerinde yoğun trafik var.
Bu işin çözümü Eskişehir'e yeni bir kent merkezi kazandırılmasıdır. Bunun da Odunpazarı merkezli bir alan olması ve Çarşı, ESPARK ve Bağlar üçgeninden uzak olması lazım. Bu merkez senelerdir neden oluşturulamıyor? Çünkü hükümet Eskişehir'e Ankara'dan dayak atıyor. CHP'li Odunpazarı Belediyesi hükümet ile iş tutmaya yanaşmıyor. Hal böyle olunca da kent merkezinde kaos bitmiyor. Yani uzun lafın kısası hizmet yapmak yerine belediye ile hükümet kasabalı toprak ağaları gibi çekişiyor. Bunun zararı Eskişehir'e oluyor.
Kentin aydın tabir edilen isimleri de bu konulara el atmaktan korkuyor. El atanlar da sesini duyuramıyor. Çünkü yanında, ertrafında kimseyi bulamıyor. Kasaba siyaseti beni harcar diye korkuyor ya da yazımın ilk başlarında dediğim gibi kibirli bir pencereden kenti izlemekle yetiniyor.
Eskişehir'de oturup birbirimizin paçasından çekip iyi bir şey yapanı aşağıya indirmeye çalıştıkça, gerçekten kenti tanımak yerine dar bir çember içine sıkışıp birbirimizle itiştikçe, siyaset üstü konularda bir araya gelemedikçe kusura bakmayın da bu şehir bu seviyenin ötesine geçemez.
Avrupa kenti gibi olmakla övünüyoruz evet. Bunun nedeni ise maalesef etrafımızdaki İç Anadolu ve İç Ege şehirlerinin müşkül durumu. Biz kötü değiliz, Eskişehir'i ben de seviyorum ama Avrupa şehri falan da değiliz kimse kusura bakmasın. Avrupa şehri olmaya çabalayan bir şehiriz. Bunun da en büyük yol göstericisi Yılmaz Büyükerşen'di. Büyükerşen'in başlattığı bu kentleşme hareketinin üzerine koyamıyoruz maalesef. Eskişehir geriye gidiyor...
Bir an evvel kentlilik bilincini yukarıya taşıyacak, kent belleğini güçlendirecek, Eskişehir'de yaşayan vatandaşlara fark katacak ve siyaset üstü konularda birlik olmamızı sağlayacak işlere imza atmamız ve tabiri caizse bu alanda güçlenmemiz gerekiyor. Bunun için de herkes elini taşın altına koymalı.
Herkese sevgiler, saygılar. Mutlu bir gün diliyorum...