Yolda birisi sizi çevirse ve ben çarşıya gitmek istiyorum diye tarif istese ne yaparsınız?
Çarşı neresi diye uzun düşünür müsünüz?
Yaşınız biraz ilerlemiş ise Hamamyolu’nu, genç yaştaysanız İsmet İnönü caddesini tarif eder geçersiniz….
Peki, Ankara, Bursa, Antalya, İzmir’de siz aynı soruyu sorsanız ne olur?
Söyleyim…
İnsanlar yüzünüze bakar, ne dediğinizi anlamaz, hangi çarşı diye belki tam olarak ne kast ettiğinizi anlamaya çalışır…
Çünkü Eskişehir dışındaki Büyükşehir olarak değerlendireceğimiz şehirlerde Çarşı diye tek bir merkez, yarıçapı sınırlı tek bir alan yoktur.
Bundan 15,20 yıl önce aynı standartlarda yarıştığımız Bursa’nın Nilüfer ilçesi bile tek başına Eskişehir’den geniş bir yaşam alanı olduysa burada iki dakika durup düşünmemiz lazım gelmez mi?
Hep söyledim, yine söylemek istiyorum!
Bu şehrin sorunu “Butik Şehir” algısının içinde sıkışıp kalması ve birilerinin bu Butik dediğimiz şeyi sürekli cici, güzel, iyi bir şey gibi algılatma çabasıdır.
Şirince ilçesi, Safranbolu, Trilye, İnegöl, Turhal v.s. Butik Şehir olabilir.
Ancak 3 Üniversitesi 1 milyon nüfusu olan Eskişehir’in böyle bir lüksü olamaz.
Butik şehir dediğimiz şey şirin bir kasaba, nezih bir ilçedir. Gelişen, nüfusu ve ihtiyaçları artan bir şehri 2 km yarıçapa sıkıştırıp allayıp, pullayarak bir adım öteye gidemeyiz.
Şehirdeki 50 bin kişinin estetik kaygısını, kültür sanat ihtiyacını, sosyalleşme seçeneklerini tatmin ederek Afyonkarahisar ile dahi yarışamayız.
Ki yarışamıyor ve elimizdeki termal kaynaklar gibi tarihi simge Frigya’yı bile kaptırıyoruz.
Bu gelişimin karşısındaki en saçma ve tutarsız argümansa bu gelişim sürecinin sanayileşme ile eş değer olduğu ve bunun sermaye tarafından istendiğini işaret eden zihniyet…
Sermaye tam olarak kim ve kimlerden oluşuyor her hafta toplanıyor, işi gücü bırakıp şehri butik olmaktan kurtaralım diye toplantılar yapıyor falan zannedenler var.
Trajikomik bu itirazları bir kenara bırakalım Allah aşkına…
Oturduğu yerde sanayi devriminin tüm nimetlerini ve teknolojiyi kullanarak sermaye düşmanlığı ile şehrin gelişimini tek bir argümana bağlamak sağlıklı bir anti gerekçe değildir.
Uydu kentler, birden fazla merkez, yaşayanların tek noktada sıkışmayacağı bir şehir düşlemek, daha fazla üniversite istemek, büyük ilçeleri olan bir şehir hayal etmek, ticareti daha gelişmiş, sanayisi özellikle ihtisas alanları çoğalmış bir şehir beklentisinde olmak ne ayıp, ne günah ne de küreselcilerin ütopik talebi değildir.
Israrla altını çizmek istiyorum. Ben Butik Şehir istemiyorum. Büyük Şehir istiyorum.