Akıl, Platon’dan itibaren üzerine kafa yorulan ve felsefenin tanımlamak için üzerinde durduğu bir kavramdır. Akıl kavramı klasik olarak; benliği yanıltıcı veya aldatıcı bilgiden koruyan, tutarlı ve doğru bilinçle düşünebilmeyi sağlayabilen, algıları düzenleyebilen yeti tasarımı olarak tanımlanmaktadır. Aristo’nun akıl için natıka olma yani düşünme ve düşünmenin kurallarını oluşturabilme becerisine sahip olma görüşünden itibaren tarih boyunca devam eden, farklı birçok bakış açısıyla üzerine kitaplar yazılan bir kavram olmuştur. Doğu felsefelerinde farklı konumlandırılmış, İslam felsefinde de bazı akımlarda kendisine yer bulmuştur. Aynı zamanda modern batı medeniyetinin felsefi yaklaşımlarında da oldukça önemli ve kapsamlı yer edinmiştir. Farklı görüşler ve ekoller olsa da en temelde insanın tabiatta diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğin akıl olduğu konusunda herkes hemfikirdir.

Peki, bugünlerde siyasi gelişmelerle ilgili sıkça duyduğumuz ‘üst akıl’ söz öbeğini nerede konumlandırabiliriz? Sadece Türkiye’de değil birçok ülkenin komplo heveskarlarının dilinde yer edinmiş böyle bir söylem neye karşılık gelmektedir? Siyasi gelişmelere karşı gelişen bazı mukavemet ve anti tezleri savuşturmak için sosyal medyada, sokakta, forumlarda sihirli bir sözcük gibi kullanılmaktadır. Özellikle ülkemiz odağında son zamanlarda yaşanan gelişmelerde muhalefete karşı farklı siyasi tabanlar düzeyinde üst akıl söylemleri ve farklı düşünceleri geçiştirmek amacıyla argüman olarak kullanılmaktadır. 

Başta belirttiğimiz gibi akıl düşünebilme, düşünmenin doğru kurallarını oluşturabilme ve düşünceyi eyleme geçirebilme yetilerinin bütünüdür. Bu bütün tezahüründe insan icraatını ortaya koymak için lazım olan temel gerekliliktir. Ancak akla sahip olmak hatalardan azade olunduğu anlamına gelmez. Hatalar da bir bilgi çıktısıdır ve düşünce vasıtasıyla yeni bir bilgiye dönüştürülebilir. Günümüzde yapay zekanın da giderek akıllanmasını sağlayan faktörlerden biri hatalı veriyi yeniden işleyerek doğruya ulaşabilme becerisini edinim sürecidir. Benzer süreçler kuruluşların organizasyon yönetiminde de uygulanmaya çalışılmaktadır. 

Okumakta olduğunuz bu yazıdan önceki Kolektif Kötülük yazısında bireyden genele yayılan bir vakaya değinilmişti. Temelinde kolektif bilinçdışı ve gölge arketipinden yola çıkarak oluşturulmuş yazıda bireyin güdülenmesi de içeriğe dahil edilmişti. Bu üst akıl söyleminin kabul görmesi için dayanak olması istenen bazı kesimlerin yine güdülenerek birbirlerini ve çevrelerini buna ikna etmeye çalışmaktadır. En bilineni hayati konular hakkında vardır bildikleri tümceleridir. Ya yoksa? Ancak en başa dönersek üst akıl diye ispatlanmış bir kavram var mıdır? Var olmalı mıdır? Küçük veya büyük masaların etrafında oturan bir düzine veya birkaç düzine kişi, bir ülkede diğer bütün yasal organları devre dışı bırakarak ve olağan demokrasi şartları altında milyonların on yıllarca hayatını etkileyecek süreçlere karar verebilir mi? Çünkü kısır siyasi tartışmalarda kastedilen üst aklın böyle bir şey olduğu anlaşılmaktadır.

Ülkelerin kurumları, bu kurumların yöneticileri ve bu yöneticilerin de yöneticileri vardır. Bir ülkenin devlet organizasyonu kaba biçimiyle memurlar, amirler, müdürlükler, daire başkanlıkları, genel sekreterlikler, genel müdürlükler, kaymakamlıklar, valilikler, bakanlıklar, meclis ve cumhurbaşkanlığı gibi en kısa özetiyle büyük bir kurumlar organizasyonu ile mevcuttur. Bir ülkenin mevcudiyetinin diğer tamamlayıcısı da yurttaşlarıdır. Bir ülkedeki devlet organizasyonunun haricinde ondan bağımsız veya onu bypass edebilecek bir başka üst aklın olması mümkün değildir. Çünkü böyle bir paralel yapılanma normal şartlarda hiçbir ülkenin izin vereceği bir durum değildir. Böyle bir üst aklın olduğu yerde sağlıklı devlet organizasyonundan bahsedilemez. Devlet, kurumları ve temsilcileriyle ve de mevcut organizasyonunun ortak aklıyla vardır. Üst akıl söylemi devleti yönetme ehliyetini geçici bir süre için edinen kişilerin yaptıkları hataların üstünü onların taraftarlarının siyasi hamasetle örtme çabasından başka bir şey değildir.

Tüm Dünya’da Türkiye gibi köklü ülkelerde devlet kurumlarının hafızası vardır ve bu sayede kurum gelenekleri gelişerek kurumsal dinamikler özgün hale gelir. Bütün bu kurumlar mevcuttaki seçilmiş geçici yönetim erkiyle birlikte ortak aklı bilgi çıktıları ve ara karar alma süreçleri ile beslerler. Nihai noktada seçilmiş geçici yönetim erki ülkenin devlet organizasyonu adına ülkenin yurttaşlarını bağlayıcı kararları alır ve uygulamaya koyar. Bu seçilmiş geçici yönetim erkleri hatalı, noksan veya yanlış karar alabilir ve uygulayabilirler.  Bu yanlışlardan dönülmesi için kontrol mekanizması ülkenin kuvvetler ayrılığıdır. Eğer kuvvetler ayrılığı orantısızsa bu başarılı veya başarısız süreçler tamamen geçici seçilmiş yönetim erkinin sorumluluğundadır. 

Bu erkin icraatlarıyla alakalı üst akıl aramak veya başka hamasi çıkarımlar yapmak, yönetimi elinde tutan siyasi grubun taraftarlarının hataların üstünü örtmek adına yaptıkları propagandadır. Normal şartlar altında bir ülkede siyasi kararlar veya söylemler demokrasi çerçevesinde geçici seçilmiş yönetim erkinin başarılarıyla ve başarısızlıklarıyla yurttaşların hayatına etki eder. Yurttaşlarda demokratik seçimlerde bunu takdir ederler. Bir ülkede devlet organizasyonu ile yönetme ehliyetini seçimle edinmiş kişileri baypas edebilecek bir üst akıl yapılanması olduğunu söylemek, düşünmek veya inanmak hem etik hem de yurttaşlık bağı adına kusurdur. 

Aynanın diğer tarafından bir ülkenin yurttaşları açısından bakıldığında, bu kusurlu davranışın psikoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarında irdelenebilecek kısmı; insanların bazılarının neden bir üst akıl olduğuna dair güdülendiğidir. İster Amerika seçmeni ister Rusya seçmeni isterse Çin Halk Cumhuriyeti seçmeni olsun toplumun bir kısmında bir üst akıl olduğuna dair inancı olan kişilerle karşılaşılabilinir. Bu vakada en yaygın iki sebep olması olasıdır. Birisi o siyasi görüşün bağnaz taraftarı veya çıkar tarafı olmaktır. Diğer ana gerekçe ise, yurttaş olarak kaygıları bastırmak ve sorumluluktan kaçınmak için karşılaşılan olumsuz durumlar karşısında bir üst akıl olduğuna inanarak bireyin kendisini teskin etmesi yani avutmasıdır. Böylece sorumluktan kaçmak veya ülkenin süreçlerine duyarsız kalmaz vicdanen o kişiyi rahatsız etmez ve hatta bireysel çıkarına göre davranabilir. Her iki türde de üst akıl söylemi toplum içinde bir hamasetten veya avuntudan ibarettir.  

Bazı ülkeler eskiden sömürgeciliğe maruz kaldıkları için ya da nüfus, kültür, kaynak vesaire nedenlerle potansiyelleri yetersiz kaldığı için ülkelerinin devlet ve yurttaş organizasyonu kendileri haricinde içsel veya dışsal üst akıl bir iradeye teslim olmuş olabilir. Ancak köklü devlet ve millet yapısına sahip ülkelerde böyle bir yapıya veya iradeye teslim olunması söz konusu olamaz. Bu tür ülkelerdeki üst akıl iddiası ancak karşılıklı sorumluluktan kaçmak için üretilen bir bahane, bir avuntu olabilir. Ciddi devletlerin kendi kurum ve organları vardır, alternatifi söz konusu olamaz. Demokrasi çerçevesinde seçilmiş geçici yönetim erki görevde olduğu süre boyunca bütün başarı, başarısızlık ve hataların sahibidir. Onların taraftarları veya halk kesimlerindeki temsilciler bir yanılsamaya sığınamaz. En başta belirtildiği gibi akıl düşünme ve düşünmenin doğru kurallarını oluşturarak o düşünceyi icraata dönüştürme yetisidir. Üst akıl söylemini sosyal medyada, forumlarda, kafelerde, köşe yazılarında literatürde geçen gerçek bir kavrammış iddiası normal şartlar altında böyle bir yeti tanımlamasından yoksundur. Buna mahal vermek hem yönetenleri hem de yönetilenleri şeffaf toplumdan uzaklaştırır. Tek faydası bu söylemi kullananlar için sorumluluk hafiflemesi sağlamasıdır.