Bir felakete doğru göstere göstere gidiyoruz...
Bakın Eskişehir’in yönetiminde söz sahibi olan ve aynı zamanda üreten, iş insanı olan bazı yöneticiler ne diyor…
EOSB Başkanı Nadir Küpeli “Eskişehirliler olarak biz birbirimizi sevmiyoruz”
ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş “Eskişehir’de herkes Kara Murat”
Eskişehirspor Başkanı Mehmet Şimşek “Eskişehir de kimse birbirini sevmiyor ama herkes herkesle samimi”
Bu tespitler bildiğim kadarıyla hepimizin katıldığı hatta slogan gibi kullandığı tespitler. Ve bu tespitlerim imge noktası Eskişehir!
Ancak bu tespitler aynı zamanda bizi felakete sürükleyen yolculuğun tetikleyici unsurları.
Felaket dediğim ise şu…
Biz bundan 20, 25 yıl önce Türkiye genelinde ilk 10 içinde olan bir şehirdik.
Kendimizi Bursa ile Gaziantep ile kıyaslar Konya ve Kayseri’yi kaale almazdık.
Sonra bu şehirler ile aynı ligde bile yer alamayacak bir gerilemenin içine girdik.
Bugünlerde ise Afyonkarahisar atılım yapıyor, Kütahya kalıplarını kırıyor ve kendine rakip olarak Eskişehir’i seçiyor.
Bu durum bile başlı başına felaket iken 10 sene sonrasını düşünmek, 10 sene hangi noktaya geleceğimizi düşünmek benim içimi fazlasıyla sıkıyor, daraltıyor.
Çünkü sürekli artan nüfus, zaman ve içinde bulunduğumuz ekonomik şartlar sadece maddi açıdan değil entelektüel sermayemiz adına da şehrin felaket sınırına yaklaşmış durumda.
Çünkü tespitler doğru…
Şehirde herkes Kara Murat. Kendine göre herkes kahraman, herkes lider…
Herkes bir organizasyonda yan yana, birbiriyle gülüyor oynuyor ama başka yerlerde birbirine sallamaktan geri kalmıyor.
Kimse birbirini sevmiyor. Hadi kişiyi sevmiyor diyelim anlaşılabilir ama işini de sevmemek kabul edilebilir mi?
Çünkü aynı ürünü çok daha fazlasını vererek başka yerden temin edecek yani duygusal bağından ötürü kar payından bile ödün verecek olmak profesyonel değil amatör bir kafa değil mi?
Daha önce yazmıştım.
Ara eleman ihtiyacı sadece sanayiciye has bir deyim değil dostlar.
Şehrin siyaseti, iş dünyası, sivil toplumu, bürokrasisi içinde ara eleman sıkıntısı var.
Herkes Başkan olmak istiyor. Herkes 1 numara olmanın peşinde ve herkes diğer 1 numaralara karşı tahammülsüz, düşman, kinci bir kafaya sahip.
Ve en acısı herkes bu liderliği hak ettiğini düşünecek kadar da kontrolsüz ve kendini bilmez bir halde.
İçlerinde elbette bu meziyete, liyakata sahipler var ama bir elin parmağını geçmez.
Bir futbol takımında 11 kişide forvet oynarsa o takıma ne olur?
İşte şehirde de herkes forvet olunca elde edilecek sonucun ne olduğu ortada.
İsimleri bırakıp, kişiler ve geçmiş üstünden tutulan ajandaları kalınlaştırmak sadece karşıdakini değil hepimizi aşağıya sürüklüyor.
Böyle devam edersek bugünü bile arayacağımız çok açık!
O zaman bir zahmet herkes üstündeki “Kompleks Gömleği” ile vedalaşmaya başlasın.
Çünkü gemi su almaya başladı. Ve klişe olacak ama hepimiz içindeyiz.
Yılmaz Hocanın ve onun ardından Ahmet Ataç’ın şehre kattığı ortak vizyon ile yani “Öğrenci, Turizm, Kültür ve Sanat Şehri” ile 20 sene idare ettik. Şu an eldeki imkânlar artık karın doyurmuyor. Bir şehri hizmet sektörü ile ayakta tutabilecek kadar butik bir yapıda kalmadık, kalmayacağız.
Bu en çok şehrin genç ve genç hissedenlerinin sorunu olmalı.
2. ve 3. nesil üreticilerinin, iş insanlarının sorunu olmalı.
ESGİAD’ın, ESİAD’ın, MÜSİAD’ın, ERİAD’ın, TÜGİAD’ın sorunu olmalı …
Ulaş Entok’un, Suat Yalnızoğlu’nun, Serkan Zengin’in
Bırakalım herkes Kara Murat olmasın.
Ama aramızdan birkaç Kara Murat çıkarabilelim.
Sevmek meziyet işi ama en azından sevgisizliği saklayabilelim.
Lütfen !