Geçtiğimiz günlerde Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne Eskişehir’in yakından tanıdığı Hasan Kalın atandı. 

Bir Eskişehirli olarak bu atamadan ziyadesiyle memnun oldum. Zira şehrin önemli bir kurumunun başında bu şehri tanıyan, dinamiklerini bilen, beklentilere hakim bir ismin olması hem zaman hem de sorumluluk bilinci adına çok yerinde bir hamle oldu. 

Nihayetinde Kalın bir telefonla ulaşılabilir, şehrin cemiyet hayatının içinde de mesai yapan, geçmişte belediye başkanlığı gibi önemli bir görev yapmış ve en kıymetlisi görev süresi bittikten sonra Eskişehir’de yaşamaya devam edecek bir idareci… 

Yani herhangi bir yerde yemek yerken, dolaşırken, cenaze, düğün, türlü zamanlarda karşımıza çıkacak bir isim. Bu sebeple yaptığı mesaiyi bu mefhumu gözeterek yapacağından ve başarılı işler ortaya koyacağından şüphem yok. 

Fakat benim bu yazıda olan kastım aslında Hasan Kalın değil… Kalın sadece iyi bir örnek! 
Ben siyaset, bürokrasi ya da şehrin önde gelen yönetim kademelerinde Eskişehir insanlarının görev almasını fazlaca önemsiyorum. 

Eskişehir insanı olmak için illa ki kimliğinde doğum yeri Eskişehir yazacak diye bir kaide yok. Burada yaşamaya karar vermiş, düzenini bu şehre göre kurmuş, yaşamı sona erdiğinde bu topraklarda uyuyacak herkes benim için Eskişehir insanıdır. 

Bunu önemsiyorum çünkü, görev süresi sona erdikten sonra bir daha karşımıza çıkmayacak. Şehre uğramayacak isimlerin şehrin kaderini belirleyecek kararlar almasını doğru bulmuyorum. Şehri tanıyıncaya kadar geçecek zamanın bir israf sorumluluğun ise yeteri kadar kamçılayıcı olmayacağı kanaatindeyim. 

Son günlerde Anadolu Üniversitesi için yapılacak Rektör ataması hakkında da düşüncem aynı. 
Şu aralar Prof. Dr. Kemal Şenocak’ın vekaleten yürüttüğü rektörlük görevine dışarıdan bir atama yapılacağı söylentisi giderek çoğalıyor. 

Ben ise ısrarla şehrin ve ülkenin en büyük üniversitelerinden biri olan Anadolu’nun başına Eskişehirli bir ismin rektör olarak atanması taraftarıyım. Üniversiteyi sadece akademi olarak görmeyecek şehrin sosyokültürel yapısının bir aktörü olarak kaynaştıracak formül bence Eskişehirli bir rektör ile mümkün olabilir. Ve Eskişehir’de bu görevi başarıyla ifa edebilecek çok sayıda değerli isim mevcut. 

Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben bir rektör şehri tanıyorsa, sorunlarını biliyorsa ve şehir aidiyeti olursa akademiyi de üretken hale getirir diye düşünüyorum. 

Biliyorsunuz Eskişehir’de imar, trafik, kentsel dönüşüm, uraysim, sanayi gibi aslında bilimsel dokunuşlara da ihtiyaç olan tartışma var. Bu konularda alınacak herhangi bir karar şehrin bugünü kadar yarınlarını da hayati derece ilgilendiriyor. Ancak üniversitelerimiz bu konularda siyasi bir çekingenlik, sessizlik içinde yönetiliyor. Belki de sorumlu isimler haklı olarak “3,4 sene sonra bu şehirden gideceğim” diye sürece hiç karışmamayı yeğliyorlar. 

Eskişehirli olsalar bu kadar sessiz kalamazlar. Nitekim Engin Ataç, Fazıl Tekin, Hasan Gönen gibi şehirde pek çok kez bir araya geldiğimiz hasbihal ettiğimiz isimlerin döneminde üniversitelerin ne kadar aktif ve üretken olduğu ortada. 

Bu talebi sadece Üniversite ile sınırlamak da doğru olmaz. Şehrin vekilleri de kurumların çoğunluğunda da aynı değerlendirmeyi rahatlıkla yapabiliriz. 

Özetle bu şehre şimdilik dağınık olan bir şehir bilinci aşılanması lazım. Şehri dert eden insanların, yaşamını burada devam ettirecek olanların çoğalması lazım. Yıllardır oluşamayan ortak iş kültürü içinde, lobi faaliyetleri içinde bu çok belirleyici bir tavır olur. Çünkü bu bilince eskisinden daha fazla ihtiyacımız olan bir süreçten geçiyoruz ve daha fazla yerinde sayma lüksümüz yok.