Kabul, gençlik dediğin toyluk devri. Deneyimden yoksun, henüz yolda olan, sonuca varmamış, yer yer ayarsız, zaman zaman agresif, haddinden fazla atılgan, ateşli isyankar, akışkan zihinli, haksızken şüphesiz haklı…
Anlaşılabilir, geliştirilmeye ve değiştirilmeye müsait özellikler bunlar.
Çünkü bir genç geriye de dönebilir, ileriye de bakabilir. Yaş almışlar böyle bir şanstan yoksun. Kredisi tükendikçe yenisini bulmakta zorlanır. Hırslısında huysuz inadı kaçınılmaz son. Sakin mizaçlısı ağzında hoş anıları geveler.
18’inde, 40’ında kalana beis yok. Sözler meclis dışı. Kastımın uğradığı durak, yaş alırken ensesini kalınlaştırıp başlangıç noktasını unutanlar.
Burası Türkiye, burası Eskişehir, burası bir ilçe ya da mahalle. Fark etmez. Tahsiller yüksek, orta ya da ilk. Fark etmez. Bu memlekette tüm işler usta çırak ilişkisiyle bezenmiş. Bugün kendini olmuş sayanların dününü unutmasına izin yok. Gerçi izin vermiyoruz diyeceğim, yetkimiz boşa çıkacak. Çünkü her zamanki gibi kimse gençliğin onayına tâbi kılmadı varlığını. Artık ustalar çırak yetiştirmiyor. Çıraklar birer kompleks unsuruna evrildi.
Hadi diğer iller neyse de gencin harman olduğu şehirde, bu gerçek koyuyor. Fakat yüzü kızaran yine bizleriz.
İşsiziz, işi olanımız varsa mobbing altında KYK kredisini denkleştiriyor, kadınlarımız sapıkla sapkınla uğraşıyor, aileden kalmadıysa ev alamıyoruz, entelektüel sermayemiz küçümseniyor, yeterli görülenlerimizin yerine Almanya’dan yeğenler geliveriyor, politikadaki temsil hakkımız sembolik… En acısı, uzaktan görünce saygı duyduğumuz büyüklerimizi yakından tanıyınca soğuyoruz.
Onca sitemli satırdan umutsuzluk çıkardıysanız, yanılgınız şimdi başlıyor.
Bilin ki ilk tohum Eskişehir topraklarında atılmış, bir ekim akşamı İstanbul’da yeşermiştir.
Hitabın hükmü, genç istikballerin puslu göğünü dağıtıyor. Biz de yeni başlıyoruz.