En son söyleyeceğimi baştan belirteyim. Eskişehir benim nazarımda o eski, samimi, yaşayanların kendisini şanslı hissettiği, iyi ki burada doğmuşum dediği şehir değil. Ve bunun sebebi somut şeyler değil. Soyut ve insan alışkanlıklarından kaynaklı…

Bir insan ister sporcu olsun, ister yönetici, ister sanatçı, ister süper bir hukukçu ister idealist bir yönetici… 

Şayet başarılı olmak istiyorsa ya Eskişehir’den biraz uzaklaşmalı ya da normalden 6 kat daha gayretli olmalı. 

Eskişehirspor geçmiş dönem başkanlarından Mehmet Şimşek’in popüler ettiği bir söz var “Eskişehir’de herkes herkesle samimi ama kimse kimseyi sevmiyor” son yıllarda Eskişehir insanı bu sözün hakkını fazlasıyla verir hale geldi. 

Devrim arabaları filmi ile hafızalarımıza kazanan “Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz.” sözünün de başkenti olduğumuzu eklemeyelim. 

Eskişehir’e Artvin’den gelmiş ve 25 yıldır burada yaşayan bir arkadaşım ise “70 il gezdim, 5,6 şehirde uzunca yaşadım, bu şehirdeki kadar kaynaşıklık hiçbir yerde görmedim” demekten kendini alıkoyamıyor.

Ve işin kötüsü benim gibi bu şehre aşık, sevdalı, uğruna onlarca şiir ve hatta kitabını yazmış birisi olarak bu söylemlere itiraz etme lüksüm kalmadı. 

Ne yazık ki bu şehir bir koca şehir olmak yerine giderek koca bir köy gibi garip ve rahatsız edici alışkanlıkları normalleştirmeye başladı. 

Affınıza sığınarak belirtmeliyim ki “Bu şehirden peygamber çıksa yarım saatte taşlayarak öldürürüz.” 

Şehrin belli başlı makamlarında özellikle kraldan çok kralcıların işgal ettiği konumlarda başarıya karşı ciddi bir rahatsızlık var. 

Kimse başarılı olmasın, kimse ideal işler yapmasın, kimse çok kazanmasın, öne çıkmasın diye bile isteye uğraşan insanlara tanık oluyoruz. İyi işler yapanların taşlandığı, iftiralara maruz bırakıldığı hatta birkaç kişinin toplandığı masalarda “buna bir daha iş yaptırmayalım” diye cümlelerin rahatlıkla kurulduğu günler yaşıyoruz.  

Takdir edilmek bir yana, bir hedefe ulaşanın yolunu kesmek, önüne geçmeye çalışmak gibi taşra kültürünün en salt tavırlarına tanık oluyoruz. 

Farklı bir işe kalkışanları “nereden çıktı bu” diyerek boğmaya çalışmak. O işi yapmasına yasal zeminlerde engel olmak için çırpınanları anlamak mümkün değil. 

3 kişi bir araya gelince tüm şehri kendinin zanneden, masalarda aparat olarak kullanılanların kendini şehri yönetiyormuş zannederek kustuğu saçmalıklar artık arşa çıktı. Haddi doldurdu ve sınırlarını fazlaca zorluyor. 


Tehditle, metezori ile isteneni veremeyenin linç edilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı garip bir düzen var. 

Ve tüm bu alışkanlıkların temelinde üretimsizlik yatıyor. Ya da emek vermeden üretilenden aslan payını alma çabası… 

Başarısız olan, üretemeyen, farklı işlere cesareti olmayan, sadece konuşan, sürekli planlar yapan ve ama en ufak eylemi olmayanların ya da yaptığı eylemleri bugüne dek sonuca ulaştıramayanların ihtirası bu. 

Kolayca bir yere atanmanın, fazladan rol almanın yansıması olarak bulundukları kuruma, yere zarar vermekten başka işe yaramayan bazı insanların garip alışkanlıklarından bahsediyorum. 

Aynayı hiçbir zaman kendisine çevirmeyenlerin, kendisinden başka herkese taktıkları kulplara, eleştirelere, vizyonsuz dünyalarından yaptığı değerlendirmelere bakıyorum da, güleyim mi ağlayım mı bilemiyorum. 

Hep deriz ya “evi camdan olan eline taş almasın” diye… 


Bazen incecik camların içinde yaşayanların kocaman duvarları taşlamaya çalışmasında ki o büyük cesareti ibretle izliyorum Eskişehir’de… 

Üniversite tahsili dahi olmayanların cerraha akıl verdiği, profesöre yol gösterdiği, avukata hukuk öğrettiği bu sistem yavaş yavaş tüm şehri zehirliyor. 

Kıymeti bilinmiyor diye vazgeçenler, şehri terk edenler, üretimi bırakanlar, kendini merkezden çekenler gittikçe çoğalıyor. 

O yüzden şehrin yetiştirdiği ya da ürettiği değerlerin giderek azalması ve geçmişi mumla aramasına başka bir bahane aramaya gerek yok. 

Kendi ihtirası ve menfaati uğruna herkese, her şeye kulp takanlar, insanların ekmeğiyle, yatırımıyla oynayanlar, takdir edecekleri, teşvik edecekleri işlere köstek olanlar. Boynuna sarılıp methiyeler dizdiği insanların arkasından etmedik küfür bırakmayan samimiyetsizler, ya da birbirlerine demedik laf bırakmayıp ertesi gün kol kola gezmekten ar duymayanlar bilsin ki Eskişehir 5’ten büyüktür. 

Ve unutmayın, “En karanlık, an şafak sökmeden bir önceki andır.”