Geçtiğimiz ocak ayının ayazlı pazartesi akşamında, Gültepe mahallesinde kurulan pazartesi pazarındaydım.
Şehirde yeterli kapasitede kapalı pazar alanı olmadığı, mevcut pazar alanları da bilhassa yıkıldığı için Eskişehirlinin alışık olduğu çürük sebze yığınları, tezgahların arkasında kaldırımın üstüne boca edilmişti.
Dikkatimi, elinde torbalarla -5 derecede çamurlu kaldırımlar üzerinde zerzevat ayıklayan 2-3 kadın celbetti. Biri atmışlı yaşlarında eşi rahmetli, otuz yaşında engelli kızına tek başına bakan bir hanımefendi, diğeri 5 çocuk sahibi orta yaşlarında bir kadındı. Adreslerini aldım ve gerekli iletişimi sağladım.
Bu kadınlar şehrin güzel caddelerine birkaç dakika mesafede oturan görünmez kadınlar. Çocukları ise yatağa aç giren Eskişehir'in evlatları. Bu kadınlar Gültepe'de, Çamlıca'da, Emek'te.
Hayatlarında bırakın şehrin "çağdaşlık" ölçütü müzelerini gezmeye, Sazova-Kentpark gibi tema parklarına dahi girmediklerine eminim. Girmişlerse de yine eminim ki öncelikleri buralar değildi.
Şehirde derin yoksulluk her geçen gün artıyor. Derin yoksulluk ise uyuşturucudan tefeciliğe, kumardan fuhuşa her türlü suç eylemlerinin artmasına sebep oluyor.
Uzun sofralara oturunca kendini Atatürk tipi halkçılığın devamı belleyen, gülünç karikatürlerden fırlamış yöneticiler ise bu derin yarayı iyileştirmeye çalışmak yerine büyük bir hezeyan içinde markalaşma çalışmalarına devam ediyor.
Son birkaç yılda açılan Kedi Müzesi, Oya Müzesi, Hamam Müzesi, Moda Müzesi gibi müzeler belediye bütçesinde karadelik gibi büyüyen, sürekli sübvanse edilmesi gereken bir açık yaratmış durumda. Bu açık hem gerekli alt yapı çalışmalarına hem de yeni yatırımların yapılmasına mani olacak bütçe yetersizliğini tetikliyor.
Replika Kamondo Merdivenleri gibi hikâyesi olmayan "arak" projeler ise şehir estetiğini bir adım öteye götüremiyor ne yazık ki.
Yaratmak istediğiniz Eskişehir bu ise sözüm yok. Dışarıdan parlak ve ışıltılı lakin temeli çürüyen bir binada oturmaktansa temeli sağlam, sade ve mütevazı bir binada oturmayı tercih edenlerdenim.
Bu gidişat gösteriyor ki 31 Mart akşamında çıkacak fatura alıcısını üzecek.
Yukarıda sıralanan eksiklik ve hataları sergilemekten kaçınan tek belediye başkanı Ahmet Ataç, büyükşehir adayı gösterilmediği sürece galibiyet ibresi diğer adaylara katiyetle göz kırpıyor. Şovsuz halkçılık bir günde öğrenilmez de hiç olmazsa Sn. Ataç’ı kılavuz edinebilirlerdi. Bazı zaman taklit bile kurtarıcı olabiliyor ne de olsa.