İsmi sık sık ETO Başkan Adaylığı için geçen Eskişehir siyasetinin önemli isimlerinden Murat Özcan EHA'ya konuştu.

Eskişehir Haber Ajansı'nda yayınlanan Soner Yüksel ile SARI KOLTUK bu hafta Murat Özcan'ı misafir etti. 

ETO Adaylığı, siyaset ve Eskişehir ticareti ile ilgili önemli konuların konuşulduğu söyleşiye aşağıda hem yazılı hem de görsel olarak ulaşabilirsiniz. 

Geçtiğimiz yıllarda aktif siyasette epey mesai harcadınız, 6,7 aydır bu tempodan uzaktasınız. Belediye meclislerinde de eksikliğiniz hissediliyor. Peki siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Estağfurullah, çok şükür. Hamdolsun saatimiz yerinde. İşimizin, gücümüzün, ailemizin başındayız. Bir sorun yok Elhamdülillah.. Sağ olun, var olun. Ama burada da şu anda meclisteki arkadaşlarım da elinden geleni yapıyor diye görüyorum. Sonuçta siyasi atmosfer bu. Eskisi gibi de meclislerde biliyorsunuz artık sayısal anlamda da bir dengesizlik oluştu şu aşamada. Bir de tabii daha yeni seçimlerden çıkıldı. Siyasi tansiyon da ona göre biraz ilerliyor. Ama önümüzdeki günlerde gene belki o özlenen meclis havalarına hep beraber kavuşursunuz diye tahmin ediyorum yani. Şimdi tabii 6-7 aylık bir süreç daha çok taze bir süreç ama çok uzun yıllar artık gece gündüz siyaset olan bir sürecin ardından artık aktif olarak içinde olmadığınız bir süreç.

Soner Yüksel : Uzakta kalmak sizi biraz rahatlattı mı?

Murat Özcan : Ben resmi görevlerin olduğu zaman insanlar da bu odalarda olabilir, siyasette olabilir, mecliste olabilir, her nerede olursa olsun. Perspektif icabı, düşünce icabı öyle bir mottomuz vardır. Bunlar bir aynı zamanda sorumluluk ve vebal alanlarıdır. Ve dolayısıyla da hani oralarda eğer bulunuyorsanız bir nevi hakkını veriyor olmanız gerekir diye düşünürüz. Ama o görevlerden ayrıldıktan sonra da bazen hani böyle görürsünüz sahada sanki hiç ayrılmamış gibi de davranan kimlikler vardır. Ben öyle birisi değilim. Doğal olarak da hayatın rollerini uygun bir şekilde yaşamayı herkese tavsiye ederim. Hani görevler varken de aynı atmosferde, görevler yokken de aynı atmosferde bir hayat tarzı sürdürülmemeli bence.

Şu anda sorumluluk makamında olan arkadaşlarımızın daha kendilerini gösterebilmeleri, siyaset yapabilmelerinin önü açılması lazım. Öyle ben buralardan ayrıldım ama sanki tekrardan ayrılmamış gibi davranmayı da doğru bulmuyorum. Bu her türlü görev içinde böyledir . Benim şu anda tıpkı siyasetten önce olduğu gibi daha fazla kitaplarıma zaman ayırabilme, işime zaman ayırabilme, aileme zaman ayırabilme fırsatım oldu. Ve bunun böyle tadını çıkarmaya çalışıyorum işin açıkçası. Güzel notlar alıyoruz. Yine eskisi gibi üzerinde çalıştığımız konular var. Bunları bir sosyal sorumluluk olarak yapıyoruz. Paylaşmamız gereken zamanlarda da paylaşabiliriz. Yani bunlarda herhangi bir sorun da yok. Evet süreç biraz o resmiyetin ve sorumluluğun dışına çıktı gibi gözüküyor ama Eskişehir pek de bir böyle sus pus olun, biraz kenarda kalsın demiyor güçlü figürlere.

Soner Yüksel : Eskişehir siyaseti Mart'tan sonra değişti. Yılmaz Büyükelşen 25 yıllık görevini bıraktı. Ayşe Ünlüce göreve geldi. Öncesinde vekillerde bir değişiklik olmuştu. Kırsal ilçelerde değişiklikler oldu. Dolayısıyla yeni bir siyasi süreç var Eskişehir'de. Murat Özcan bu süreci nasıl değerlendiriyor?

Biz milletvekili seçimlerinde ve Sayın Cumhurbaşkanının seçiminde de görevdeydik. Ve doğal olarak da sıcağı sıcağına yaşadığımız mevzular vardı. Doğal olarak da partimiz bir karar aldı ve bir aktör değişimine gidildi.

Ve hatırlarsanız tarihinde ilk defa AK Parti Eskişehir’de 2. parti oldu. 7 Haziran'da kısa bir dönem 6 ay boyunca böyle bir şey olmuştu hatırlarsanız. Sonra 1 Kasım'da bu tekrardan eskisi gibi 1. Parti dönemine dönmüştü. Ben o günde kurmaylarımıza söylemiştim. Bugün Eskişehir için bir milattır ve Türkiye için de bir millattır aslında. Ben 14 Mayıs akşamı sandık sonuçlarını gördüğüm zaman kurmaylarımıza, büyüklerimize, yetkili arkadaşlarımıza bugün AK Parti açısından yerel yönetimlerin alınmasıyla ilgili düne göre daha da zor bir tablonun bizi beklediğini ve doğal olarak da önümüzdeki 9 ayın stratejilerle yoğrulmuş, üzerinde bu anlamda ciddi çalışma gerektirebilecek bir çalışmanın olması gerektiğini özellikle vurguladım. Çünkü siyasette strateji çok önemli bir kuraldır. Eğer bu stratejilerinizi belirleyemezseniz başarıya ulaşmanız çok zordur. Nitekim de bu stratejilerin genel konjonktürün de getirmiş olduğu bazı sıkıntılar oldu.

Ama bence bu stratejiler üzerinde de çok ciddi yorumlar yapılamadığını gördük. Ve yeni belediyeleri almanın ötesinde eldeki belediyelerin de büyük bir bölümü tekrardan el değiştirdi. Bu da tabii doğal olarak aslında çok stabil bir siyasi hayat getirdi beraberinde. Ayşe Hanım yeni bir figür. Yani baktığınız zaman evet belediyede yıllardır genel sekreterlik vazifesini yürüten birisiydi ama sonuçta belediye başkanı olarak baktığınız zaman yeni bir figür. Dolayısıyla da o da kendi interlantında varlığını ispatlamaya çalışıyor. Bizim AK Parti'de milletvekillerimiz sonuçta daha kısa bir dönem görevde kaldılar. Onlar da sürelerinin yeni seçim atmosferine ulaşıncaya şehrin gündemiyle daha iyi bir pozisyonda, daha iyi bir vekillik nasıl yapılabilir, buna dair uygulama alanları bulmaya çalıştı. Çünkü seçildikten 9 ay sonra yerel yönetim seçimlerinin olması bir de şehre yeni gelmiş aktörler açısından kolay bir iş değildi.

Halkın gündemi çok önemli. Çünkü onları iyi anlayan ve o gündemi de iyi değerlendiren ve onlarla ilgili de önemli çözümlemeler yapabilen herkes halk tarafından muhakkak dün olduğu gibi bugün de taltif edilir. Bu hangi siyaset, hangi siyasetçi, hangi parti olursa olsun.

Soner Yüksel : Peki yerel yönetimlerin gerçekleştirdiği bu kısa süredeki hizmetleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabii daha şu anda bunu değerlendirmek için erken yani neden çünkü daha seçim üzerinden bir yıl geçmedi. Doğal olarak da bunu önümüzdeki günlerde, önümüzdeki yıllarda konuşabilsek belki daha rahat cümleler kurabiliriz. Ama şu aşamada işte bir kent lokantası var. Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve belediye başkanlarının biliyorsunuz seçimde gündemindeydiler. Ve doğal olarak da gündem yaptıkları bir konuyla ilgili de adım atmak durumunda kaldılar. Ben prensipte böyle şeylere karşı çıkmam. Yani sonuçta bir parti, bir belediye başkanı bir halka bir vaatte bulunduysa bunu yerine getiriyor olması siyasi açıdan anlaşılabilir bir şeydir. Ama bu yöntemiyle ilgili benim de zamanında üzerinde çalıştığım bir konuydu. Böyle lokal olarak bir veya iki yerde kent lokantası açmak sayısal anlamda kısıtlı, bütçe anlamında da kontrol edilemez bir mantık. Bunu yapacakları yerde mesela etrafındaki birçok esnaf lokantası dediğimiz ucuz rakamlara hizmet eden lokantalar var. Yani büyük restoran zincirleri olmayan küçük esnaf dediğimiz insanlar bu durumdan çok etkilenirler.

Ben Sayın Başkan'ın yerinde olsaydım ki b bir tane değil yüz tane kent lokantası açmış gibi bir sistem getirirdim. Şöyle ki tabldot tekrar altını çiziyorum, küçük esnaf arkadaşlarla anlaşılarak  belediyenin vermiş olduğu bir avantaj kartla esnaf lokantalarının bu hizmeti vermesini sağlardım. Böylece hem ihtiyaç sahipleri rahatça tespit edilir hem ne kadar sübvanse ettiğinizi kontrol edebilirsiniz. Hem de bir yerine belki 50 tane belki 100 tane kent lokantası açma mantığı oluşabilir. Bir de en azından yalnız yaşayan insanlar, öğrenciler ve normalde lokantaya gidecek ekonomik imkanı olmayanlara da bir alan açmış olursunuz diye düşünürdüm. Ben olsam bunu böyle yapardım ama tabi bu her belediye başkanının kendi yöntemidir. Saygı duymak lazım.

Soner Yüksel : Peki, çok merak ettiğim bir soru var. Aday yapılmış ve seçilmiş olsaydı Murat Özcan, nereden başlardı ilk, ya da böyle ukde kalan bir şey var mı?

Murat Özcan : Çok var, olmaz mı…

Beni mevcut belediye başkanları da çok iyi bilirler. Biz proje adamıyız, normalde iyi proje hazırlarız ve bunları birkaç seferde meclislerde söyleme imkanımız da oldu. Doğal olarak da ben yapı itibariyle küçük yaşlardan beri esnaflık yapan birisiyim, sahadayım. Bu şehirde doğduk büyüdük ve aslında nelerin ihtiyaç olduğunu da çok iyi biliyoruz. Ajandamız çok kuvvetli bu konularla ilgili. Belki 50'ye yakın büyükten küçüğe sıralanabilecek projemizi de hazırlamıştık zamanında. Biliyorsunuz hasbelkader bir aday adaylık süreci yaşadık ve bize aday ol deselerdi ne yapabileceğimizi öncesinden hazırlamıştık. Bu şehrin içerisinde doğmuş, büyümüş bir esnaf çocuğunun yıllardan beri tespit etmiş olduğu büyükleriyle, komşularıyla, arkadaşlarıyla tespit etmiş olduğu şeylerdi bunlar.

Yani bu konuda hazırladığımız gündemlerden, projelerden bir tanesini örnek vereyim. Ben Atatürk Bulvarında oturan birisiyim. Ve Çarpa dediğimiz Çarşamba Pazarı hemen benim yanımda. O bölgenin de çocuğuyuz. Her zaman bir tartışma vardır. İşte Çarpa buradan kalksın mıü dursun mu diye… Yeri değiştirildi. Yine bir tartışma konusu oldu. Aslında pazarın kurulmuş olduğu bölgede oturanların istemediği ama çevresindekilerin de istediği bir pazar mantığı oldu. Dolayısıyla da o paradoksu aşabilmek için de birçok belediye başkanı uğraştı fakat muvaffak olamadı. Mesela benim bir teklifimdir. Yani ben bunun üzerinde de çalışmış birisiyim işin açıkçası. Atatürk buralarında biliyorsunuz  büyük, 35 yıldır istimlak edilmesi düşünülen ama davalar, imar çalışmaları arasında sıkışmış, bir türlü başarıya ulaşılamamış bir alan var Çok da büyük bir alan. Bu alan aslında Büyükşehir uhdesinde ama Odunpazarı Bölgesi'nde olan bir alan.  Bence iki belediye başkanı bu konuyla ilgili bir işbirliği içerisine gidebilir. Önemli olan arsa sahibi olan ailelerin de mağdur edilmemesi lazım. Ama şu anda hukukun kendilerine biçmiş oldukları istimlak değeri ve o bölgede yapılacak olan projenin değerine baktığınız zaman. Mesela Yenikent Kapalı Pazar yeri 140 milyon liraya ihale edildi. O dönem Odunpazarı Belediyesinin bütçesi 1.3 milyardı. Yani bütçenin yüzde 10'u kadar bir bedelle bir belediye, bir ilçe belediyesi bu projeyi gerçekleştirebiliyor. Mantık olarak buranın da istimlak bedeli ve projesinin maliyetine baktığınız zaman Büyükşehir Belediyesi yüzde 10'u bile tutmayacak ölçüde bir maliyetle o alana üstü park ,ortasında kitap kafelerinin olduğu, altında otopark ve çarpan esnafının küçük dükkanlarla hizmet verdiği içinde yürüyen merdivenlerin olduğu bir kapalı pazar alanı başka bir deyişle yerel bir avm yapılabilir.

Üstelik projenin kendi kendini finanse edebileceği aslında bir mekanizma o bölgede kurulabilir, inşa edilebilir ve hem halka çok önemli bir hizmet sunmuş olursunuz Hem  çarpanın bulunmuş olduğu yeri ortadan kaldırmış olursunuz. Hem de esnaf arkadaşlarımız, pazarcı arkadaşlarımız daha çağdaş, daha modern bir yere kavuşmuş olurlar.

Soner Yüksel : Eskişehir'in kökü geçmişe dayanan esnaflarından, tüccarlarından birisiniz. Biliyorum ki ekonomiyle de yakından ilgilisiniz. Bir fotoğraf çekebilir miyiz Eskişehir için? Eskişehir ticareti, Eskişehir'de iş yapanlar adına. Nasıl bir tablo var önümüzde?

 Şimdi bir kere ben her zaman söylüyorum. Eskişehir aslında belirli konularda Türkiye'de değil, dünyada bile söz sahibi olabilecek bir konumda. Şehrin bir kimliği vardır. Turizm kimliği vardır. Üniversite kimliği vardır. Ticaret kimliği vardır. Sanayi kimliği vardır. Aslında baktığınız zaman bu kimliklerin hepsinin ortak bir şekilde Eskişehir'de bir yansımasını görmemiz mümkündür. Sadece ve sadece bizim Eskişehirimizin bu anlamda bence en önemli eksiklerinden bir tanesi lobiciliktir. Yani bir Eskişehir lobisinden maalesef Türkiye'de bahsetme şansımız mümkün değildir.

Burada belediye yönetenler, hükümetler, hükümeti yönetenler, kurumları yönetenler başta Valilik olmak üzere bir araya gelebilir de Eskişehir'in bu kimliklerinin Türkiye'ye ve dünyaya tanıtımı ile ilgili varsa sorunları, bu sorunların çözümü ile ilgili eskiden kravatsız toplantılar vardı, onun çok daha profesyonelini yapabilirler. 

Bugün gerek raylı sistemlerde gerekse de havacılık sektöründe aslında Türkiye'de Eskişehir'in önemi çok büyük.Bunun muhakkak işlenmesi gerekiyor ve geliştirilmesi gerekiyor. Diğer taraftan Eskişehir maalesef mevduatı çok olan, bunu da şuradan anlıyoruz. Miras ve işte arsa ve inşaat rantından gelen bir mevduat var. Ama maalesef bunun üretime, ticarete ve sanayiye mevcut bir yansımasını çok fazla göremiyoruz. Diğer taraftan ben 30 yıl öncesinde bana soracak olursanız Eskişehir bölgesine hitap eden, toptancıların merkeziydi. Şu anda maalesef Eskişehir bölgesine hitap eden bir toptancılık faaliyeti yürüten çok az arkadaşımız kaldı. Başta benim şirketim olmak üzere. Şu anda Kütahya'dan. Afyon'dan bile malzeme satın alma ihtiyacı duyuyoruz. Bunun çok farklı gerekçeleri var. Yani bir kere köklü aileler yavaş yavaş bu ticaret hayatından çekiliyor. Ticaretin yapılabilmesi için alanları yok. Yani mevcut mekansal alanları yok. Buna göre yapılmış bir imar bu zamana kadar olmadı maalesef. Dolayısıyla da bunları çok sayabiliriz.

Ama Eskişehir'de bir pandemide hizmet sektöründeki oluşabilen sıkıntının Eskişehir'imize ne kadar büyük sorunlar açtığının hep beraber şahidi olduk. Demek ki şunu anladık ki hizmet sektörüne çok fazla bel bağlamış bir şehir aslında her an dışarıdan etkilenebilecek bir duruma kalmış bir şehir haline dönüşüyor. Bunu muhakkak hep beraber düzeltmemiz lazım.

Soner Yüksel : İnşaat sektörünün de içindesiniz, Eskişehir'de nasıl bu sektör? Sağlıklı işliyor mu?

Yani bir yılı aşkındır zor süreçler yaşıyoruz. Tabii bunların çok fazla farklı gerekçeleri var. Bir, Eskişehir'de arsa maliyetleri çok yüksek. Evet. Bunu her zaman söylüyoruz. Kentsel dönüşümler hala gündemimize toplu olarak girmedi. Yani bugün işte Karapınar hani kimse inkar edemez. Bizim de bu çorbada tuzumuz var.

Çok uğraştık çözülmek üzere ama hala imalat aşamasına geçilemedi. Küçük sanayi öyle. Hatta ve hatta bana göre merkezde birçok caddede bile şu anda 60'lı, 70'li ve 80'li yıllardan kalma binalar var. Doğal olarak da bunların nasıl dönüştürülebileceğini muhakkak konuşmamız gerekiyor. Yeni imar alanlarıyla ilgili tabii ki çalışmalar vardır. Belki bizim dönemimizde de vardı ama bunun da işte tarım arazilerini koruma kanunu, büyük ova kanunu gibi bir sıkıntı olduğu da aşikar. Ama sonuçta geldiğimiz final neresidir?

Eskişehir'de neredeyse yüzde 40'la, yüzde 45'le, yüzde 50'yle inşaat yapılabilecek alanlar kaldı. En kötü yeri bile bugün 40'tan aşağı konuşamıyorsunuz. Çok basit yerler bile yüzde 50 konuşuluyor. Yani bu ne demektir? İki daire yaptığınız zaman bir dairesini arsa sahibine veriyorsunuz. Bu sizin maliyetinizi ikiye katlıyor. Doğal olarak da hani 3 milyona mal edebileceğiniz diyelim ki bir yeri 6 milyona mal etmek durumunda kalıyorsunuz.

Bu arada sıcak bir gelişme oldu. Onu belirtmek isterim. Şimdi bazen yapılan bürokratik hamleler var. Bu hamlelerin oluşturduğu komplikasyonları herkes hesap etmesi gerekiyor. Maalesef bürokrasideki birçok arkadaş sahadan gelmediği için bazen öyle kanunlar çıkar ki bunların komplikasyonlarını hesap edemezler. Çok basit bir örnek vereyim mesela. Şu anda belki işin içerisinde olmayanlar bilmeyebilir. İki aydan beri Türkiye'de ve Eskişehir'imizde ada bazında ve parsel bazında, biz müteahhitler kendi müteahhit metrekareleri yetmediği zaman bir projede konsorsiyum kurarlar. Projenin 2, 3, 4 ruhsata bölünerek ancak yapabilme şansınız doğar. Maalesef 2 ay önce çıkan bir yönetmelikle aynı ada ve aynı parselde bundan sonra çoklu ruhsatlar kaldırıldı. Ve doğal olarak da Türkiye'de ve Eskişehir'imizde bu tarz projeleri yapabilecek müteahhit sayısı çok az. Mesela Eskişehir'de topu topu 2, 3 tane arkadaşımız ancak bu tarz projeleri yapabilir. Yani o 2, 3 kişi dışında büyük proje yapmak isteyen el ele verse şu an yapamıyor. Eskiden bunları güç birliğiyle çözebiliyorduk. Projelerimizin ruhsatlarını bölerek yapabilme şansımız vardı. Şimdi bu yapılamıyor.  Şu anda imkanınız olsa da, yani böyle bir tecrübeniz olsa da bu tarz projeleri artık yapamaz hale geliyorsunuz. Veyahut da kendi yerinizi, kendi projenizi bu projeyle, bu yerle alakası olmayan birileriyle paylaşmak durumunda kalıyorsunuz.

Mesela 20 blokluk bir konuta ruhsatınız yetmiyor müteahhitlik anlamında. 10 tanesinin yetiyor. Birkaç müteahhit bir araya gelsem ne olur artık? Gelse  de yapamıyorsunuz. Eskiden yapıyorduk, şu anda yapamıyoruz. Peki bunun amacı ne? Onu da çözebilmiş değiliz. Yani sonuçta mesela ben 20 bin metrekare Türkiye'de 100 tane inşaat yapabilirim ama 25 bin metrekare tek bir projeyi yapamıyorum. Bunu yapabilmek için bu tarz bir proje var. Bu tarz yöntemleri kullanıyorduk ama şu anda maalesef bu iş tıkandı. Bunun rekabeti ortadan kaldıracak bir pozisyon doğuracağına inanıyorum.Yetkililere bunu çok ilettik. İnşallah bu konuyla ilgili bir yanlış anlaşılma olduğu düşünülür ve ortadan kaldırılır. Yoksa bunun sadece eskiler olarak düşünmeyin lütfen Türkiye'de birçok yatırımı kökünden etkileyebilecek bir yanı var.

Soner Yüksel : Konuyu ticaretten sanayiye doğru kaydırmak istiyorum. Eskişehir'de, İmişehir bölgesinden gelen kiralama şikayetleri var. Yasal olarak bunun durdurulması sebebiyle yatırımın gelemediği söyleniyor. Bu konuda bir bilginiz var mı? Neler söylerseniz?

Murat Özcan : Yeni bir genelge var. Bu genelgeye göre inşaat yapan, fabrika inşaatı yapan, tahsisini ona göre alan arkadaşlar eğer üretim yapmaktan imtina ederlerse, kendi mülklerini satmak veya kiralamak konusunda bir inisiyatif kullanmak isterlerse  şu anda yeni çıkan genelgeye göre ne kiraya verebilirler ne satabilirler.

Bunun rahatsızlığını çok fazla hissediyoruz. Bu konuda çok fazla serzeniş var. Şimdi yatırım yapacaklar kiiralama yoluna gidemediği için Eskişehir'e gelebilecek bazı yatırımlarda gelemiyor.

Bunun satma kısmını ayrı konuşuruz ama yani şu anda özellikle dışarıdan, İstanbul'dan, Kocaeli'nden buraya gelmesi mümkün çok büyük bir yatırım kaybı var. Kiralama yapmak isteyen birçok kişi şu anda bu çıkan genelgeye takılmış durumda. Yani makinesine yatırım, ham maddesine yatırım, istihdamına yatırım ayırabilen her firma illa ki fabrikasını yapacak diye bir durum yoktur. Bunu kiralama yöntemiyle, binayı kiralama yöntemiyle de yapma hakkı olmalıdır.

Soner Yüksel : En merak edilen hususu en sona sakladım. Murat Özcan ismi ETO Başkan Adaylığı için şehirde sıkça konuşuluyor. Sizin bu konuda tasarrufunuz nedir? ETO için aday olacak mısınız?

Murat Özcan : Ben, ticaret odasında olduğum dönemde siyasete transfer olduk ve dolayısıyla da ticaret odası seçimlerin atmosferlerini iyi bilen birisiyim. Bugün yönetimde olan arkadaşların çoğuyla da özel hukukum var.

Daha önce birçok arkadaşımızın böyle bir teveccühü olmuştu ama o gün motivasyonumuz farklıydı. Siyasetteki görevlerimizden ayrılınca, tekrar arkadaşlarımızın böyle bir teveccühü ile karşı karşıya kaldık. Ortada netleşmiş bir şey yok. Meşvere ediyoruz ama böyle bir şeye karar verecek olsam ilk önce bugün yönetimde olan arkadaşlarla paylaşırım. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Tabii ticaret odası yapısına, iş dünyasına, proje üretebilecek yetenekte birçok çeşitli gruplarla ortak dostluk kurmak, kurabilecek yetenekte birisi olmamız böyle bir algıyı  oluşturuyor. Gayet normaldir yani.

Soner Yüksel : Şimdi genelde hani odadan siyasete doğru bir akış olur. Eğer bir adaylık durumu olursa herhalde Eskişehir'de ilk kez siyasetten odaya, sivil topluma doğru bir akışa da tanık olacağız sanırım. A

Murat Özcan:  Nasip yani. Gerçi ticaret odası başkanlarımızın çoğusunun ticaret odasından biliyorsunuz siyasete doğru bir yönü oldu. Biz Vedat Yücesan başkanı desteklerken onun aslında siyasal görüşünü biliyorduk Harun Bey'i desteklerken de biliyorduk siyasal görüşünü. Bunlar aslında toplumun bildiği gerçekliklerdi yani. Dolayısıyla da böyle bir şey olur mu olmaz mı bilmiyorum ama olursa dediğiniz gibi belki tersi olur.