Bugün bu yazıya “Eskişehir’de Demokrasi Şöleni” diye başlamak isterdim.
Veya Hak-Hukuk-Adalet mottosunu her yerde haykıran CHP’lilerin buna uygun davranması veya genel başkan Kılıçdaroğlu’nun dünya tarihine geçen adalet yürüyüşünü gölge düşmemesini beklerdim.
Ama olmadı!
CHP kendi içinde yaptığı yarıştan bile galip çıkamadığı bir sonuca imza attı.
Dün gerçekleşen ve 25 yıllık özlemi bir nebze dindirmesi beklenen Odunpazarı e Tepebaşı meclis üyeliği ön seçimleri ne yazık ki birleştiren değil ayrıştıran bir krize dönüştü.
Odunpazarı’nda el altından, Tepebaşı’nda açıktan ortaya çıkan anahtar listelerin gölgesinde yaşanan hak-hukuk-adalet ve liyakat tartışmaları olayın seyrini değiştirdi.
Özetle bugün Odunpazarı’nda gerçekleşen seçime anahtar liste isyanı edenlerle, Tepebaşı’nda iptal edilmek zorunda kalan ön seçimin artçı sancıları ile mücadele etmek zorunda kalan bir CHP gerçeği var önümüzde.
Ben süreci Tepebaşı ön seçiminde takip ettiğim için oradan yola çıkayım…
Bir kere yıllardır ön seçim diye direten, bunun CHP için büyük bir nimet olduğunu iddia eden partililer 25 yıl sonra yapılan bir ön seçimi ciddiye almadı.
Yüzde 28 gibi düşük bir katılımla, demokratik süreç en baştan sekteye uğradı.
Bu seçimin bu kadar baskın olması, çalışması için meclis üyelerine zaman dahi verilmemesi ve il-ilçe örgütünün bu işi bir an önce yapma isteği ön seçimi epey zora soktu.
Oy kullanılan salonda ilçe örgütü tarafından asılan ve büyük tartışmalara, gerginliklere neden olan kocaman anahtar listeler vardı. Yapılan onca şikâyete rağmen ön seçimin koordinesinden sorumlu olsan PM üyesi Yalçın Görgöz bu durumun normal olduğunu iddia ederek asılan listelere müdahale etmedi.
Bu durum anahtar listede yer almayan meclis üyesi adaylarını bir hayli gerdi.
Hatta anahtar listede ismi olan meclis üyesi adayları bile bu işin gayri etik olduğunu söylemekten çekinmedi. Aslında o listeler salondan çıkarılsaydı sürecin tansiyonu çok düşük seyrederdi.
Malumunuz hemen her kongre ve seçim sürecinde anahtar listeler hatta anahtarcıklar olur. Aşağı yukarı tüm CHP’liler de bu durumu bilirler. Fazlaca ve çok sesli bir itiraz olmaz. Fakat bunun çok açıktan olması ve tansiyonu düşürmek için sorumlu isimlerin hamle yapmaması süreci daha da gergin bir hale getirdi.
Bazı üyelerin sandığın çok dışında zarflara oy atması seçim güvenliği tartışmalarını başka bir boyuta taşıdı.
CHP’liler ön seçimde bile sandıklarına sahip çıkma ihtiyacı hissetti. Nitekim
oyların sayımı esnasında yaşananlar onları haklı çıkardı.
Birincisi oy kullanılan yaklaşık 300 zarf üstünde farklı renkli bir mühür tespit edilmesi, bu mührün ilçe başkanlığına ait olduğu iddiaları ve o zarflardan çıkan oylarda eski ilçe başkanı Atilay Dalgıç’ın açık ara önde olması kafalarda derin kuşku yarattı.
O esnada salonda yaşanan gerginlik, geçersiz oylarla ilgili yapılan tüzüğe aykırı birleştirme iddiaları ve PM üyesi Görgöz’ün bu krizi yönetirken ilk an sergilediği azarlar tavırlar olayın rengini daha da değiştirdi.
Bu noktada yine etkinliğin sorumlusu eski ve yeni ilçe başkanı salondan ayrılmış ve bana göre krizden kaçmışlardı. Bu da salonda bulunan ve kendilerini figüran gibi hisseden meclis üyesi adayları tarafından tepkiyle karşılandı.
Nihayetinde seçim farklı renkli mühürlerle dışarıdan müdahale gerekçesiyle iptal edildi. Ortaya nur topu gibi yeni bir kaos çıktı.
CHP güle oynaya yapacağı bir demokrasi şenliğinden boynu bükük ayrıldı.
İptal kararı açıklandığı esnada salonda kopan alkış sürecin kötü yönetildiği ve yanlıştan dönülmesinin bir ispatıydı.
Son tahlilde CHP neden bilinmez ama Eskişehir için aldığı bu ön seçim kararıyla başkanları zaten zora sokmuş ve ekip seçimine garip bir müdahale koymuştu,
İl ve ilçeler süreci 1 hafta sonraya bırakmak yerine 28 Ocak’ta yaparken üyelere de adaylara da zorluk yaşattı.
Ve süreç sonunda başkanlar ekstra yönetmek zorunda kaldıkları belki de hak etmedikleri bir stresle daha sınanacaklar.
Zaten zor geçeceği gözlenen bir seçimde genel merkez neden böyle deneysel bir yol izledi anlamak güç.
Peki, şimdi ne olacak?
Yeniden bir ön seçim olmayacağı aşikâr. Çünkü yönergeye göre artık meclis üyeleri PM kararıyla Başkan Ataç’a devredilecek.
Başkan Ataç ise rahat rahat seçeceği ekip arkadaşlarını seçerken daha da zorlanacak, daha da gereksiz bir denge gözetmek zorunda kalacak.
Sonuç olarak hiç aklıma gelmezdi ama bugün itibariyle aCHP’nin Kılıçdaroğlu ve yönetimini dahi mumla aradığını düşünmeye başladım.