Hoca, hoca, hoca...

Görkemli vadinin taşına, toprağına, suyuna, havasına işlemiş engin bir efsane. Yılgınlık ve bitkinlikle de olsa, yine yeni yeniden yazılmaktan kimsenin alıkoyamadığı o isim. Kiminin mirasına bakıp Yahudi tüccarlar gibi el ovuşturduğu varlıklı büyük, kiminin gölgesinde bugün bile konforlu siyaset yapmaktan bahtiyar olduğu yol gösterici. Her halükarda aileden.

Öyle ki girdiği hemen hemen her seçimde rakiplerinin bile övgüleri ve takdirleriyle karşılanmış...

Koca bir çınar.

Hayatının hiçbir döneminde, hiçbir kasım rüzgârında yaprak dökmemiş; bir "Kazım" esintisinde devrileceği zannedilen. 

Oysa yıllardır düşman oklarına direnmiş, dalaverelerle mücadele etmiş, sayısız pusuyu bozmuştu değil mi? Müphem bataklıkları kurutup müdavimlerini dağıtmıştı sağa sola. 

“Ne oldu?” der demez akıllarda nüksetti o söz:

"Mesele ölmek değil, mesele dost bildiğin, en güvendiğin kişinin eliyle ölmekmiş mesele..."

Meşruiyeti iki dudak arasında, gazeteciliği zarfa sığacak paraya bedel arkadaşların diyemediğini deme vakti gelmiştir.

Yılmaz Büyükerşen'e İstanbul merkezli, Ankara destekli bir operasyon çekiliyor! Ekranların karşısında yalanı takla attıran amatör demagog, il başkanlığının tarafına ulaştığını kendisinin de buna karşılık “Başvurularını yapsınlar.” dediğini dillendirdi. Halbuki dürüst olabilse aksinin yaşandığını ifade ederdi. Halbuki bilse, saygı Eskişehir’de temel prensip. 

Belagata yeteneksiz cümleler lafı dahi dolandıramadı, öylece sündürdü. Tıpkı şehir sınırlarındaki havarileri gibi, irfansız yanlışlarla. 

O gün seyredilenler “Başla.” komutuymuş. 

Birkaç ay öncesine kadar Saraçhane mevkinde yapılan ziyafetlerde "Bırakalım kendi kendini bitirsin, zaten kocadı." denilirken bugün görüyoruz ki düğmeye basılmış. 

Parti Meclisine sunulmaya hazırlanan, belki de bu yazıyı okuduğunuzda çoktan sunulmuş olacak anketler, sosyal medya kampanyaları, değişimle direğin ucundan dönen dostların desteği derken iş ihanet derinliğinde seyrediyor. Ahmet Ataç da aynı kaderin paydaşı olageldi. Hizipçilerin hastalık teranesi, şeytanî amaçların yaylım ateşi ile önüne geleni götürmek istediğini kanıtlıyordu. 

Hoca, bugüne kadar kendini içeriden kimseye savunmak zorunda kalmamıştı. Gelin görün ki daha önce şahit olmadığımız bir dönem kapı araladı.

Kapıdaki boşluktan zehir taşıyan haset rüzgârları lodosa dönüşür mü? Lodosa yakalanan "gemici" gemiyi karaya oturtur mu? 

Zamana tâbiyiz. Ancak zaman da şehre tâbi.