Biliyorum ilk yazımda dijital medyanın değerine dair bir yazı bekliyorsunuz benden.

Veyahut konvansiyonel medya ile yeni mecra arasında bir karşılaştırma yapmamı…

En azından ilk yazının girişinin bu yönde olacağını tahmin ediyorsunuz.

Ancak hiç mi hiç bu taraklarda bezim yok.

Ne geleneksel ne de cep telefonlarımıza kadar giren elektronik basını kıyas etmeyeceğim.

Hatta ve hatta o konulara hiç girmeyeceğim.

Belki bir ara oturur bu konuda sohbet ederiz ama daha en baştan bile kent medyasındaki boşluğun bir an önce doldurulması çabası içerisine girmemin artık elzem haline geldiğini gördüm.

Hangi platform olursa olsun;

Hangi zemin olursa olsun;

Nerede nasıl yazıldığı, nasıl söylendiği hiç fark etmeksizin şehir basınındaki seviyenin geldiği noktada kendime bir görev çıkarmış bulunuyorum.

Eskişehir basınının, yurt çapında ün yapan kalitesini bildiğimden ve bu unvanın zedelenmemesi gerekliliğinden dolayı böyle bir vazife addettim kendime.

Eskişehir’de şehrin medyasını yakından takip eden binlerce gazeteci adayının yetişiyor olmasından dolayı yük edindim meseleyi.

Geçmişten bu yana yıllar içerisinde kalem oynatmış ve isimleri gözümün önünden tek tek geçen usta gazetecilerin hatıralarını sonraki nesillere aktarmamız gerektiğini de düşünerek omuzladım bu sorumluluğu.

Hepsinden önemlisi, içerisinde bulunduğum camianın alışılmış ve olması gereken kalitesinin korunması zorunluluğunun bir görev olduğu bilinciyle girdim bu yola.

Ve bu sorumluluğu almam gerektiği kanısına da meslekte geride bıraktığım 25 yılın bana verdiği tecrübe sonrasında vardım.

Evet bunu yapmalıydım ve bunun için de kolları sıvamanın vakti gelmişti.

+++

Daha ilk yazıdan söyleyeyim;

“Eleştireceğim, belki de alışılmışın dışına çıkarak daha sert kelimelerle eleştireceğim”

Şimdiden buna hazır olun.

Fakaaat!

Asla ve asla bildiğiniz kaliteden, seviyeden, üslup ve tarzdan taviz vermeden…

Gazetecilik sınırından sapmadan…

Alıştığınız ve olması gereken çizgiyi aşmadan…

Her zaman olduğu gibi kişilerle, şahıslarla uğraşmadan…

Bildiğiniz üzere, ‘Devletimizin ve şehrimizin’ çıkarlarını koruyarak…

Tanıdığınız, alıştığınız o “Sedat Aydoğan kalemini” yeniden sizlerle buluşturuyorum.

Ve öylesine bir heyecan içerisindeyim ki;

“Çok özlediğim şehir gündemini sizler için yorumlamak için adeta can atıyorum”

Hele hele Soner Yüksel gibi bir duayen ile bu yolu yürümenin heyecanını yaşayacak olmamın tarifi bile yok…

+++

Gelelim merak ettiğiniz asıl konuya…

“Eskişehir Haber Ajansı, kısaca EHA nedir?”

Biliyorum ki, EHA fikrini kente sunduğumuzda dört bir tarafta büyük bir ilgi oluştu.

Sonraki zamanlarda bu heves heyecanlı bir bekleyişe dönüştü.

Şimdi o bekleyişi sizin için giderelim.

“EHA, Eskişehir’in yeni süreçte ve yıllar sürecek uzun yolculuğunda kentin güvenilir ve en saygın medya yüzü olacak”

+++

Bu fikir, sevgili Melih Turan ve Ahmet Can Akdemir tarafından üzerinde uzun uzadıya düşünülerek çıkarılmış.

Daha önce alt yapıları hazırlanmış ve kuruluşa hazır hale getirilmiş.

Şehrin saygın iş insanlarından Melih ve tanınan organizatörü Ahmet Can;

“Eskişehir’e özgün, özgür ve güçlü bir platform” vaat ediyorlardı.

“Bu platformun başına geçer misin?” teklifi çok cazipti.

Böyle bir teklif karşısında elbette çok fazla düşünmeye de gerek yoktu.

Sevgili Melih Turan ve Ahmet Can Akdemir daha ilk görüşmemizde ortaya öylesine bir vizyon koydular ki;

“Hadi hemen işe başlayalım” sözleri çıkıverdi ağzımdan.

+++

Biliyorum lafı çok uzattım.

Daha yazacak, konuşacak, anlatacak çok şey olmasına rağmen burada kesmek durumundayım.

Şimdilik affınıza sığınarak bitiriyorum.

Siz de konuşacak çok şey biriktiğinin farkındasınız.

Şimdi sırası geldikçe hepsini yazmanın, yorumlananın, sizlerle buluşup, şehirle hemhal olmanın tam vakti.

Hoşgeldik Eskişehir hoşgeldik…