Temel Akbaş son günlerde gündemden düşmeyen sokak hayvanlarına Osmanlı'da duyulan şefkati kaleme aldı.

Whatsapp Image 2024 07 29 At 18.51.46

"Bu yazıyı kaleme almak benim için son derece zor. Çocukluğumun en masum dostu olan köpeğimi kaybettiğim günü hatırlıyorum. O gün, kalbimde derin bir yara açıldı. Sadık dostumun gözlerinde gördüğüm masumiyet, bugün hala aklımda. Bu yüzden, sokak köpeklerinin yok edilmesi gibi zalimce kararlar, beni derinden etkiliyor ve sarsıyor.


Günümüzde sokak köpeklerinin yok edilmesiyle ilgili alınan kararlar, insanlığımızı sorgulatan bir yara açıyor. Bu köpekler, bizlerle aynı sokakları paylaşan masum canlılar. Tarihin tozlu sayfalarına döndüğümüzde, Osmanlı dönemindeki sokak hayvanlarına duyulan sevgi ve merhamet, günümüz için derin bir ders niteliği taşıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda, sokak köpekleri sadece hayvan değil, hayatın bir parçasıydı. İslam inancının emrettiği gibi, her canlıya sevgi ve şefkatle yaklaşmak, onların yaşamlarına saygı göstermek kutsal bir görev olarak kabul edilirdi.


Müslüman Osmanlı halkı, sokak köpeklerine karşı derin bir sevgi beslerdi. Sokaklarda yaşam mücadelesi veren bu hayvanlar, halkın gönlünde özel bir yere sahipti. Fırıncılar, kasaplar ve diğer esnaflar, artan yiyeceklerini sokak köpekleriyle paylaşırdı. Helmuth von Moltke, “Moltke'nin Türkiye Mektupları” adlı eserinde, İstanbul’un sokak köpeklerini belediye memurları olarak tanımlamış, onların şehrin temizliği ve düzeni için ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. Bu köpekler, sokakları leşlerden ve yiyecek artıklarından temizleyerek hem çevre kirliliğini azaltır hem de halk sağlığına katkı sağlarlardı.


Müslümanların yoğun olarak yaşadığı semtlerde köpekler daha iyi şartlarda yaşarken, gayrimüslimlerin yaşadığı semtlerde bu durumun tam tersi olduğu görülmüştür.. Gayrimüslimlerin yaşadığı Pera ve Galata gibi semtlerdeki köpekler kötü şartlarda yaşardı. Müslüman mahallelerinde olduğu gibi düzenli beslenemez ve korunamazdı. Gayrimüslim mahallelerdeki köpekler, sokaklarda buldukları artıklarla yetinmek zorunda kalır ve genellikle kötü muamele görürlerdi. Bu nedenle, bu köpekler daha uysal ve korumasız hale gelir, çoğu zaman Müslüman mahallelerine göç ederlerdi.


II. Abdülhamid, sokak köpeklerine olan sevgi ve merhametiyle bilinen bir liderdi. Sefirlerin baskılarına rağmen, köpeklerin itlafını gerçekleştirmemiş, onların yaşam haklarını korumuştur. 1889’da, II. Wilhelm'in İstanbul ziyareti öncesinde bile, köpeklerin toplanması önerisini reddetmişti. Abdülhamid’in mücadelesi, sokak hayvanlarıyla değil, halk sağlığını tehdit eden hastalıklarla olmuştur. Bu yüzden, köpekler onun döneminde İstanbul sokaklarında huzur içinde yaşamışlardır.
İstanbul'da köpeklere yapılan ilk toplu itlaf girişimi, 1830 yılında II. Mahmud döneminde yaşanmıştı. Sokak köpeklerinin Marmara Adası'na sürülmesi kararı, halkın vicdanını yaralamış ve büyük bir tepki doğurmuştu. Halk, “Hayvanlara eziyet etmek uğursuzluk getirir” diyerek, köpeklerin geri getirilmesini istemiştir. Bu olay, halkın hayvanlara karşı ne kadar duyarlı olduğunu ve onların eziyet görmesini kabul edemediğini göstermiştir.


Osmanlı İmparatorluğu'nun sokak köpeklerine gösterdiği bu derin sevgi ve merhamet, bugün hepimize bir ders olmalıdır. Sokak köpekleri, sadece sokaklarda yaşayan hayvanlar değil, hayatımızın bir parçasıdır. Onlara gösterilen her şefkat ve sevgi, aslında insanlığımıza yapılan bir yatırımdır. Hayvanlara merhametle yaklaşmak, sadece dini bir gereklilik değil, insan olmanın da özüdür. Sokak köpeklerine yapılan zulüm, insanlık vicdanında derin yaralar açar ve bu yaralar, ancak merhametle, sevgiyle iyileşebilir.

Görme Engelliler Pedal Çevirdi Görme Engelliler Pedal Çevirdi


Duyun bu masumların sessiz çığlığını. Onlar, bizlerin korumasına muhtaç; sokakların sadık bekçileri, şehrin sessiz dostlarıdır. Her köpeğin gözünde, bir insanın ruhuna dokunacak kadar derin bir hikaye vardır. Onların yanında olmak, onların yaşam hakkını savunmak, insanlığımızın en saf yansımasıdır. Sokak köpekleri, bizim vicdanımızın aynasıdır ve onlara gösterdiğimiz merhamet, aslında kendimize gösterdiğimiz merhamettir. Merhamet bize atalarımızdan mirastır."

Editör: Buğrahan Doğangil