Şehirde ne zaman bir deprem gündeme gelse, aynı cümleler veyahut aynı kişiler etrafında dolaşıyoruz.
Ve şu soruyu soruyoruz;
“Ne zaman deprem olacak?”
Bunu bilmiyoruz ama tahmin ediyoruz.
Kesin olarak bildiğimiz bir şey var;
“O deprem olacak!”
+++
Yıllar yılı yazdığımız yazılarda şehrin yapı stokunun envanterini sorduk.
Aynı yapıların depreme olan mukavemetlerinin nasıl olacağını soruşturduk.
Kentin zemininin büyük sarsıntılar için sıkıntılı olduğunu söyledik.
Hadsizlik etmek istemiyoruz.
Zira tüm bunları bu işin bilimiyle uğraşanlar söyledi, söylemeye devam ediyor.
Ama bakan var mı, duyan var mı, gören var mı?
Yok!
+++
Şehrin semt isimlerine bakın!
Vişnelik, Seylap Bağları, Bademlik, Çamlıca, Kırmızıtoprak, Bağlar, Güllük, Kumlubel vs.
Bu semtler ve civarındakiler…
Ve hatta merkezdeki semtlerin büyük bir bölümü…
Koskoca Atatürk Bulvarı.
Zemini sıvılaşmış Porsuk etrafı…
Şehrin geçmişinde tarım arazileriymiş.
İsimlerini de bu yüzden almışlar.
Anlayacağınız;
1 Milyonluk kenti tarım arazilerinin üzerine kurmuşuz.
Daha kötüsü de bu gerçeğe rağmen bu semtlerde bulunan müstakil yapıların tamamını yıkıp, üzerlerine çok katlı binalar yapmaya müsaade etmişiz.
+++
Yıllar içerisindeki şehir siyaseti geliyor aklımıza…
“Kentte 4 katlı binalardan fazlasına izim vermem” diyen belediye başkanına nasıl da itiraz edildiğini duydu bu kulaklar.
Yapı denetim firmalarının, şehirdeki bu sağlıksız dönüşüme nasıl da destek olduklarını gördük.
Bahane mi, elbette değil!
İşin kuşkusuz asıl sorumlusu olan bir kurum var!
+++
Maalesef ki, “Butik Şehir” hayali yüzünden yeni imar alanları açılmadı, açılmıyor, açmıyorlar!
En son gündem olmuştu, var mı hatırlayanınız?
Yeşiltepe, Şirintepe, Sütlüce tarafı için imar planı yapacaktı Büyükşehir…
Ayrık nizam konut alanlarının olduğu yeni yaşam alanları oluşmasının önü açılacaktı.
Hepsi lafta kaldı hepsi, belki siyasete kurban gitti.
+++
Daha iki gün önce yazdık, hep yazıyoruz.
“Bu şehrin dönüşüm projeleri neden yapılmıyor?” diye sorduk.
Maalesef yapılmıyor, görünüşe göre de daha da yapılmayacak.
Ve bugünkü yapılar içinde şehrin depremini, şehrin civarında olacak sarsıntıları beklemeye devam edeceğiz.
Ve bunun adına da “Kader diyeceğiz.
Öyle mi?
+++
Dün akşam Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş muhteşem tespitler içeren bir tweet attı.
Dedi ki;
“Bugün Eskişehir sokaklarında dolaştım.
Mühendislik damarım kabardı.
Sokaklar 10-12 adım.
Binalar 4-5 kat, 7-8 kat olan yerler var.
Sonra düşündüm;
Arsa neden üretilmiyor.?
Metrekaresi 1000 Dolar araziler satılıyor.
Allah Eskişehir’imizi korusun.
Sonra düşündüm; düşünürsem sıkıntı olur mu?”
+++
Yıllardır söylediklerimiz Başkan Kesikbaş’ın sorusuna bir yanıt aslında.
“Asıl düşünmezsek suç işliyoruz”
Düşünüp tedbir almadığımız için suç işliyoruz.
Şehri depreme hazırlayamadığımız için, gerekenleri yapamadığımız için suç işliyoruz.
Ve sözünü ettiğimiz kaderi tüm bu suç sarmalı içinde bekleyip duruyoruz.
“Avrupa Kenti” dedikleri bir şehir için ne kadar da vahim ne kadar da üzücü değil mi?
O halde bırakın insanları görsel güzelliği ile romantikliği ile bir şehir yarattık diye kandırmayı da;
İnsanların can güvenliğini sağlayacak tedbirleri hızla alın.
Hani diyeceğim, “Asıl enkazın altında siz kalırsınız” diye de…
Ama koca şehir yıkıldıktan sonra enkazın altında kimin kaldığının ne önemi var ki?