Başkan Yalaz basın açıklamasında:

"Dönemin CIA Türkiye Masası Şefinin 'Bizim çocuklar yaptı', dediği; yine dönemin TİSK Başkanı Halit Narin’in 'Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde' diyerek karşıladığı 12 Eylül darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. 

Dönemin Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri 12 Eylül 1980’de kendilerinde topladı.  Anayasayı uygulamadan kaldıran darbeciler, ardından TBMM'yi lağvederek antidemokratik faaliyetlerine devam ettiler. 

Farkında mısınız? Anayasayı, yasaları işine gelmediğinde yok sayan, tüm yetkilerin bir kişide toplandığı günümüz tek adam rejimi 12 Eylül darbe rejimine ne kadar da benziyor.

Darbe sonrası 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi ve 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı. 

Darbecilerin ilk siyasi idamı 8 Ekim günü Necdet Adalı oldu. İdamlardan birisi de 17 yaşındayken, yaşı büyütülerek idam edilen; darbeci Kenan Evren’in 'asmayalım da besleyelim mi' dediği Erdal Eren’di. 

-İdamları istenen 259 kişinin dosyası onay için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderildi. 

-71 bin kişi Türk Ceza Kanunu'nun 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 

-98 bin 404 kişi örgüt üyesi suçlamasıyla yargılandı. 

-388 bin kişiye pasaport verilmedi. 

Çocuklar Hem Haklarını Öğrendiler Hem de Eğlendiler Çocuklar Hem Haklarını Öğrendiler Hem de Eğlendiler

-30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 

-14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 

-30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.

-300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 

-171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 

-937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 

-23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 

-3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 

-400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine gönderildi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü.

12 Eylül darbesi; Türkiye kapitalizminin, 70’lerin sonundaki güçlü işçi sınıfı ve halk hareketi karşısında girdiği krize karşı, devlet ve sermayenin ürettiği şiddet dolu acı bir reçetedir. Emekçilerin direnci nedeniyle uygulanamayan 24 Ocak kararları tank, dipçik, idam ve işkence zoruyla uygulandı. Kenan Evren cuntası, yerel ve uluslararası güçlerin gözü kara işbirlikçisi olarak sahne aldı. O günden bugüne tüm iktidarlar 24 Ocak kararlarının gereğini yaptı. 

Özelleştirmelerle kamuya ait yatırımlar kişilere, yerli yabancı sermaye gruplarına devredildi. İşçilerin, emekçilerin tarihsel kazanılmış hakları ellerinden alındı. AKP iktidarı ise döneminde neredeyse satılacak kamu yatırımı bırakmadı, bu nedenle suyumuza, ormanlarımıza, doğamıza saldırıyorlar. Yakıyor, kazıyor, yağmalıyor / yağmalatıyorlar. İşgal gücü gibi suyuna, toprağına, doğasına sahip çıkanları da hain ilan ediyorlar.

12 Eylül, grevlerin yasaklandığı, işçi sınıfı ve halk örgütlerinin dağıtıldığı, toplumsal muhalefetin kan dökülerek ezildiği, Türkiye Halklarının taleplerinin hatta Kürt halkının varlığının ‘terör’ çerçevesinde görüldüğü sınıfsal bir saldırıdır. Büyük patronların Evren ve çetesine methiyeler dizmeleri, 12 Eylül rejiminin ilk ‘sivil’ uzantısı Özal ve ekibine referans vermeleri Eylül saldırısının sınıfsal mahiyetinin kanıtı niteliğindedir. 12 Eylül darbesi, öncelikle ve özellikle toplumun emekçi kesimlerine, devrimci / sosyalist- sosyal demokrat kurumlara, aydınlara karşı yapılmıştır.

12 Eylül sonrasında, işçi sınıfı, yoksul köylüler, küçük üreticiler, kamu emekçileri, olağanüstü gelir kayıplarına uğratılmış; ekonomik krizin yükü yine halkın sırtına yüklenmiştir. Farkında mısınız? Günümüze ne kadar benziyor?

12 Eylül, işkencenin, infazların, gözaltında kaybetmelerin, karanlık zindanların, uzun ve eziyetli tutuklamaların büyük pervasızlıkla kullanıldığı bir siyasal saldırıdır. Darbecilerin mirası kendisinden sonraki tüm iktidarlar tarafından sahiplenilmiştir.

12 Eylül Hukuksuzluğu Sürüyor

12 EYLÜL HUKUKSUZLUĞU SÜRÜYOR
12 Eylül darbesinin yol açtığı fiziki ve manevi acıları kullanarak 2010 yılında bir anayasa değişikliği ile tek adam rejimi inşası için çok önemli bir dönemeci geçen AKP-Erdoğan yönetimi de 12 Eylül’ün doğal bir uzantısıdır. 12 Eylülcülerin Türkiye’ye zorla giydirmek istediği dar elbisenin ceplerinden çıkan Siyasal İslamcı / faşizme yakın kadroların oluşturduğu tek adam rejimi tüm yönleriyle 12 Eylül ile uyumludur. 

İnsanca yaşam talepleri için sendikalaşmak isteyen; greve gitmek isteyen işçilerin işten atılmaları, grevlerinin yasaklanması; Eğitimin dinci - gerici içerikte, tarikatların, cemaatlerin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın laiklik karşıtı müdahaleleriyle karşılaşması; Ülkenin dört bir yanında küçük bir azınlık dışında toplumun tüm kesimlerine yönelik devlet şiddetinin ve tehdidinin devam etmesi darbeci iktidar anlayışının, tek adam rejiminin genel karakteridir.

Bu ülke darbelerin kötü mirasından, hukuksuzluğundan kurtulacaksa ilk elden AKP ve müttefiklerinin iktidarından kurtulmak zorundadır. 12 Eylül’le hesaplaşma bugünü ve geride kalan 44 yılı içermeden tamamlanamaz. Tüm ezilenler, yok sayılanlar için bugünün görevi;

-AKP hükümetinin 15 Temmuz darbe girişimini Allah’ın bir lütfu sayarak inşa etmeye çalıştığı fiili darbe rejimini ve tek adam yönetimini meşru ve yasal yollarla biran önce sona erdirmek;

-Bağımsız, demokratik, özgürlükçü laik bir Türkiye için demokrasi ve insan hakları mücadelesini yükseltmek; 

-İşçilerin, emekçilerin, halkların egemenliğini kurmak için tüm ezilenler, yok sayılanlar olarak bahanesiz birleşik toplumsal muhalefet mücadele içinde yer almak olmalıdır." sözlerini söyledi.

Editör: Buğrahan Doğangil