"Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum." Yabancı kitabı giriş cümlesi...

Albert Camus, 20. yüzyılın en önemli filozoflarından ve yazarlarından biridir. Hem edebi kariyeri hem de felsefi görüşleriyle, özellikle varoluşçuluk ve absürdizm konularında derin izler bırakmıştır. 1913 yılında Cezayir’de doğan Camus, Fransız bir ailenin çocuğuydu ve genç yaşta babasını kaybetmişti. Ailesinin ekonomik zorluklarıyla mücadele ettiği bir ortamda büyüyen Camus, üniversite eğitimi sırasında edebiyat ve felsefeyle ilgilenmeye başladı. Özellikle Cezayir'deki Fransız sömürgeciliği ve bu coğrafyada yaşanan toplumsal çelişkiler, onun düşünsel dünyasını etkilemişti.

Camus'nün edebi yolculuğu, sadece yazdığı romanlarla değil, aynı zamanda denemeleri ve oyunlarıyla da şekillendi. En bilinen yapıtlarından biri "Yabancı" adlı romanıdır. Bu eser, absürdizmin temel taşlarından biri olarak kabul edilir. Romanın başkahramanı Meursault, duygusuz ve dış dünyaya kayıtsız bir şekilde yaşamını sürdürürken, bir cinayet işler ve sonra yargılanır. Meursault’nun tutumu, toplumsal normlara ve ahlaka karşı duyduğu kayıtsızlık, Camus'nün insanın varoluşu ile ilgili derin sorgulamalarını yansıtır. "Yabancı" kitabı insanın kendi varoluşuyla ilgili farkındalığını kazanmasının getirdiği yabancılaşmayı çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.

Camus'nün felsefesi, özellikle absürdizm üzerine yoğunlaşır. Absürdizm, insanın anlam arayışı ile evrenin anlamsızlığı arasında bir çelişki olduğunu savunur. Camus, bu çelişkinin farkında olarak yaşamını sürdüren bireyi absürd bir varlık olarak tanımlar. İnsan, anlam arayışında sürekli bir mücadele içindedir, fakat evren ona hiçbir anlam sunmaz. Bu yüzden Camus, insanın bu çelişkilerle başa çıkabilmesinin, ancak yaşama karşı bir "isyankâr" tavırla mümkün olduğunu savunur. Bu görüşünü, "Sisifos Söyleni" adlı eserinde derinlemesine işler. Camus, Sisifos metnini kullanarak, insanın hiçbir amaca hizmet etmeyen sonsuz çaba içinde olduğunu ve yine de bu çabayı anlamlı kılabilecek bir tutum geliştirebileceğini belirtir.

Camus’nün felsefesi, aynı zamanda insan özgürlüğü ve etikle ilgili derin bir sorgulamayı da içerir. Onun gözünde, yaşamın absürtlüğü karşısında insan, ne nihilizme düşmeli ne de dini ya da metafizik bir anlam arayışına girmelidir. Bunun yerine, insan varoluşunu kabul etmeli, özgür bir şekilde kendi anlamını yaratmalıdır. Camus'un yaşamı, özgürlüğün, adaletin ve insanın varoluşsal mücadelesinin bir kutlaması gibidir.

Sonuç olarak, Albert Camus, edebiyatın ve felsefenin sınırlarını zorlayan bir düşünür olarak günümüze kadar etkisini sürdürmüştür. Onun varoluşsal düşünceleri ve edebi eserleri, insanın yaşamındaki anlam arayışının, absürdizmin ve özgürlüğün önemini vurgulamaya devam etmektedir. Camus, her şeyin anlamsızlığını kabullenerek yaşamaya devam etmenin mümkün olduğunu göstererek, insanlara hayatın değerini başka bir açıdan düşündürmüştür.