Fikri sabit bir adam değilim.
İlime, bilime, delillere karşı inatçı, dediğim dedik bir yapım yok.
Doğruluğuna inandığım şeyi nasıl sonuna kadar savunursam, yanlış olduğunu düşündüğüm her şeyin karşısında durmayı da bilirim.
Nitekim zaman içinde yanıldığım, önyargı ile baktığımı düşündüğüm, değiştirdiğim ya da geliştirdiğim pek çok düşüncem oldu.
Lakin “Kırmızı Çizgi” diye adlandırdığım birkaç mesele var ki onlarla ilgili duruşum, tavrım, tepkilerimi değiştirecek tek şey ebediyete intikal etmek olacaktır.
Bunun başında da Terör meselesi geliyor…
Hangi oluşum, hangi amaç, hangi ideoloji olursa olsun teröre, silahlı ve siyasi bağlantılarına, destekçilerine, kendi çıkarları için vatanın kutsal değerlerine karşı gelenleri aklamaya, desteklemeye, yumuşatmaya çalışanlara karşı tavrım net.
Kimin hangi sabaha hain, hangi sabaha kahraman olarak uyandığı belli olmayan ve 3,5 senede bir değişen konjonktürde düşünceleri dalkavukluk yaptıkları siyasi oluşumlara göre 180 derece değişenlerden olmayı kendime ar sayıyorum.
Nitekim…
Amacı ne olursa olsun, niyeti ne olursa olsun,
Çözüm sürecine elindeki her imkân ile şiddetle karşı durmuş,
Eskişehir’e gelmiş ve herkesi ikna etmek isteyen akil adamların karşısında onlara ve çabalarına itiraz etmeyi kendine görev bilmiş,
HDP kapatılsın, vekilleri tutuklansın diye yazılar yazdığı için tehdit edilmiş, ırkçı, faşist gibi yaftalarla bizzat meslektaşları tarafından bile yaftalanmaya çalışan birisiydim.
Gariptir ki süreç sona erince herkes benimle aynı çizgiye geldi. Dün bana ırkçı, faşist diyenler bir an aynı şeyleri savunmaya başladı. Hatta bırakın HDP’yi HDP ile teması olan partilere bile demediklerini bırakmayacak kadar “milliyetçi” oldular.
Bu arada siz sormadan ben söyleyeyim,
HDP ile temasta olan CHP’ye de tavrımı her fırsatta gösterdim. Canan Kaftancıoğlu’na da, Kılıçdaroğlu’na da, Şeyh Sait Hain diyemeyen Özgür Özel’e de yaptıkları her hatada demediğimi bırakmadım. Hem program hem yazılarımla tavrımı göstermekten gram çekinmedim.
Tahsilini dondurup 18 ay askerlik yapmış, Türkiye’de terör bitti denilen dönemde OHAL ilan edilen tek bölgede onca arkadaşımızı şehit vermiş birisi olarak kimse kusura bakmasın ama bu vatan toprağını yaptıkları bedelli askerlik gibi ücretli zannedenlere her daim itirazım olur.
Diyorlar ki barış olmasın mı? Anneler ağlamaya devam mı etsin?
Elbette barış olsun, Anneler ağlamasın, herkes huzurlu, mutlu yaşasın…
Lakin bunun için taviz verecek, müzakere edecek, ellerinde şehit kanı olan katilleri affedip onlara hakkınızı siyasette arayın diyecek olan bana göre devletimiz değildir.
Her karış toprağı şehitlerin kanı ile sulanmış, yüzbinlerce vatan evladının kolunu, bacağını bıraktığını bu kutsal mücadelede, kundaktaki bebeği gözünü kırpmadan kurşunlayanlarla müzakere etmek bana göre teklif dahi edilmemesi gereken bir eylemdir.
Ayrıca bu meseleyi sözde bir “Kürt Sorunu” gibi yansıtmaya çalışanlar, aydın, entel geçinen ama vicdanlı, adil olamayanların yaptığı boş propagandanın samimi olmadığını benim gibi milyonlarca insan çok iyi biliyor.
Bu ülkede herhangi bir Kürt’ün herhangi bir vatandaşa göre mahrum kaldığı hangi hak ve hürriyet var? Hangi temsiliyette sansürlüler? Hangi işi yapamıyor, hangi okulu okuyamıyor, hangi sağlık hizmetinden faydalanamıyorlar?
Yapmayın arkadaş…
Vicdanınızı yok saymayın. Zalime merhamet etmeyin!
Terörist başı katilin meclise gelmesini savunmayın. Bunu bir strateji, devlet aklı, operasyon gibi cümleler ve akıl yürütmelerle normalleştirmeyin.
Yüzyıllar boyunca bu vatan için canını vermiş şehitlerimizi cennet bahçelerinde incitmeyin.
Acılarını hiç azalmayan şehit ailelerimizi yaşarken öldürmeyin.
Hata yapıldıysa hata diyebilin, uyarın, eleştirin ama lütfen normalleştirmeyin!
Bizim Suriyeliler, Afganlar gibi kolayca gidebileceğimiz bir başka diyar yok.
Yapmayın!