Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, yaptığı açıklamada:

"Bugün burada Parti Meclisi Üyemiz Prof. Dr. Armağan Erdoğan, Eskişehir Milletvekillerimiz Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan ve Utku Çakırözer ile birlikte birbirinden değerli akademisyenimiz ve rektörümüzle bir araya geldik.

Eskişehir, üniversite dendiğinde ülkemizde akla gelen ilk şehirlerden, Anadolu Üniversitesi ise açıköğretim denildiğinde aynı şekilde akla gelen ilk üniversitelerdendir. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi, 1982 yılında Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in "Duvarsız Üniversite" vizyonuyla kurulmuş, milyonlarca vatandaşımıza yükseköğrenim imkanı sunmuş, sadece Türkiye'nin değil dünyanın da en köklü ve saygın eğitim kurumlarından biridir. Ancak Türkiye’deki bütün kurumlarda olduğu gibi son yıllarda yaşanan gelişmeler, bu güzide kurumun siyasi müdahalelerle adım adım çöküşe sürüklendiğini göstermektedir.

Ülkemizde yüksekeğitimde kapasite sorunlarının çözümünde, meslek eğitimi ve yaşam boyu eğitimde öncü bir kuruluş olan Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi; 22 lisans, 40 önlisans ve 14 kategoride 121 sertifika programı sunmaktaydı.

Burası, açık ve uzaktan eğitim faaliyetlerini; 4 kıtada yaklaşık 40 ülkede, engellilerden hapishanelerdeki hükümlülere kadar, örgün eğitime devam edemeyen herkese kaliteli ve etkili bir şekilde, yer ve zamandan bağımsız olarak sürdürmekteydi.

Ne yazık ki geçtiğimiz haftalarda Açıköğretim Fakültesi'nde çok farklı boyutlarda kasıtlı bir sorunlar yumağı oluşturulmaktadır.

• Açıköğretim felsefesi yerle bir edilmiştir, öğrenme yöntemleri, süreçleri malzemeleri güncellenmek ve yenilenmek yerine yok edilmiştir,
• Birikimli kadrolar dağıtılmıştır,
• Mali kaynakları üniversitenin gelişimi ve öğrenciler aktarılmak yerine merkezi bütçeye ve siyasi projelere aktarılmış,
• Açıköğretimin mülklerinin satışının yapılacağı duyulmaktadır.
Yakın zamanda tüm anabilim dalları kapatılmış;
▪ Mühendislik, işletme, hukuk, iletişim, idari bilimler, güzel sanatlar, inşaat, sağlık vb. farklı alanlardan gelen öğretim üyeleri, kendilerine sorulmadan üniversitenin içindeki farklı birimlere kadrolarıyla aktarılmış,
▪ Sadece açık ve uzaktan öğrenme ile uygulamalı iletişim alanından doçent olan 27 öğretim üyesi ile bu büyük sistemin yönetilmesi istenmiştir.

19 Şubat 2025’te YÖK tarafından 2547 Sayılı Kanun'da yapılan değişiklik uyarınca, mevcut öğrencilerin statülerinin korunması şartıyla İktisat ve İşletme Fakülteleri kapatılarak, öğrenciler Açıköğretim Fakültesine, öğretim üyelerinin kadroları da üniversite içindeki farklı fakülte ve yüksek okullara aktarılmıştır. 359 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile merkezi açıköğretim hizmeti vermek üzere kurulan İşletme ve İktisat Fakülteleri, Açıköğretim hizmeti vermediği ve diplomaları eleştiri aldığı gerekçesiyle pasif duruma düşürülmüştür.

Bu değişiklikler yapılırken dünyadaki hangi eğilim, yaklaşım ya da gelişmeye göre veya Türkiye’nin hangi sorun alanını düzeltmeye dönük olarak yapıldığı kamuoyu ile ve konunun muhatapları ile paylaşılmamıştır. İstifade edilmesi gerekirken bu birikimin dağıtılmasının bir mantığı yoktur.

Zaman içinde elbette farklı kararlar alınabilir, iyileştirmeler yapılabilir, yapılmalıdır da. Ama bütün bunların bir kamu anlayışı içerisinde şeffaf ve hesap verebilir nitelikte yapılması gerekir. Oysa biz son yıllarda neyi görüyoruz? Siyasi ve liyakatsiz atamaların üniversitelere, YÖK’e de işlediğini görüyoruz.

Siyasi atamalarla gelen liyakatsizlik ve kadrolaşma bilimin ilerlemesini engelliyor.

Açıköğretim Fakültesi'nde yaşanan sorunların temelinde, liyakati değil siyaseti düşünerek yapılan rektör atamaları yatmaktadır. Üniversiteyi tanımayan, kültürünü, geleneğini, süreçlerini bilmeyen, yöneticilik tecrübesi olmayan liyakatsiz atamalarla üniversitede kadrolaşma artmış, akademik çalışma barışı ve ortamı bozulmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin ret kararına rağmen Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörler, kendilerine yakın rektör yardımcıları ve dekanları tercih ederek üniversiteleri kendi siyasi bahçeleri haline getirmişlerdir. Bu bir yandan akademik başarının düşmesine, bir yandan da üniversitedeki çalışma ortamlarının bozulmasına yol açmıştır.

Sayın basın mensupları,

Bugün burada, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde neler yapıldığını 3 başlıkta kamuoyu ile paylaşmak isteriz.

1- Akademik kadro herhangi bir açıklama yapılmadan dağıtılmıştır.
➢ Fakülte içindeki tüm anabilim dalları kapatılarak, "Açık ve Uzaktan Eğitim Bölümü" adı altında tek tipçi bir yapı dayatılmaktadır. Bu durum, farklı disiplinlerden gelen öğretim üyelerinin uzmanlık alanlarının göz ardı edilmesine ve akademik çeşitliliğin ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır.
➢ Fakülte bünyesindeki 155 akademisyenden sadece "Uzaktan Öğretim" alanında doktora yapmış olanların atanması kararlaştırılmış, diğer alanlardaki uzmanlar başka bölümlere gönderilmiştir. "Uygulamalı İletişim" ve "Eğitim İletişimi" gibi alanlarda doktora yapmış akademisyenlerin de atamaya dahil edilmesi, sürecin şeffaflıktan uzak ve keyfi bir şekilde yürütüldüğünü göstermiştir.
➢ Akademisyenlerin görüşleri alınmadan, şeffaflık ve katılımcılıktan uzak bir şekilde yapılan bu atamalar, fakülte içinde büyük bir huzursuzluk ve belirsizlik yaratmıştır. Hangi akademisyenlerin fakültede kalıp hangilerinin transfer edileceği konusunda herhangi bir açıklama yapılmamış, akademisyenlerin kariyer planlamaları ve akademik çalışma huzurları olumsuz etkilenmiştir.
➢ Akademisyenlerin başka fakültelere sürgün edilmesi, bu fakültelerdeki akademik kadro planlamasını alt üst etmekte, Dr. Öğr. Üyesi ve Doçent kadrolarında bulunan akademisyenlerin kariyer ilerlemelerinde gecikmelere yol açmakta, ders yükü, norm fazlası ve çeşitli yetersizlikleri ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, fakülte ve üniversite genelinde bir domino etkisi yaratarak, akademik verimlilik ve kurumsal itibara zarar verebileceği endişesi doğurmaktadır. Bu yapılanlar aslında kurumsal özerkliğin yok edilmesidir.
2- Fakültenin mali varlıkları elinden alınarak, siyasi çıkarlarla harcanmak istenmektedir. Bu durum mali özerkliği hiçe saymaktadır.
➢ Ekonomiyi kötü yönetenler, bütün kurumları parti kurumu haline getirmekle kalmıyor mali kaynaklarına da el koyuyorlar. Açıköğretim Fakültesi'nin yıllar içinde biriktirdiği mali kaynaklar, siyasi amaçlar için harcanıyor. Öğrencilerden alınan öğretim ücretleri, fakültenin gelişimi yerine iktidarın siyasi projelerini gerçekleştirmek için başka yerlere aktarılmaktadır. 2014 yılında Türk Dünyası Vakfı'na yapılan 300 milyon liralık aktarma, bu durumun en çarpıcı örneğidir. Bu durum, fakültenin mali yapısını zayıflatmakta ve hizmet kalitesini düşürmektedir.
➢ 2014 yılında 1,5 milyar TL nakit rezervi ve yıllık 500 milyon TL geliri olan Açıköğretim Fakültesi, bugün mali krizle boğuşmaktadır.
➢ Açıköğretim fakültesinin hizmetleri sonucu oluşan gelir fazlası 2010 yılından itibaren merkezi yönetimce alınması kanuna eklendi. Sonraki yıllarda da yine bütçe kanunlarında yer alan hükümlerle her yıl yaklaşık 250 Milyon TL. YÖK Başkanlığına aktarılmış. Ek 44. Madde ile de yıl içinde oluşacak gelir fazlalarının %80’i her üç ayda bir YÖK Başkanlığına aktarılması öngörülmüştür.
➢ Döner sermaye gelirlerinin azalması nedeniyle üniversite, maaş ödeyememe sorunuyla karşı karşıyadır.
3- Üniversitenin farklı şehirlerde sahip olduğu mülkleri satılmak istenmektedir.
➢ 2014 yılından itibaren Açıköğretim Sistemindeki öğrenci sayılarındaki düşüşler, sınav, vb. maliyetlerinin artması, kaynakların YÖK ve bazı vakıflara aktarılması nedeniyle üniversitenin ekonomik sorunlar yaşamasına, öğrenciden yıllık yaklaşık 5.000 TL öğretim gideri almasına rağmen kaliteli hizmet sunulamamasına yol açmıştır.
➢ Üniversitenin mali sıkıntı gerekçesiyle açıköğretim bürolarını kapatarak gayrimenkulleri paraya çevirme 90'dan fazla binasını satışa çıkarmaya hazırlanması iddiası bulunmaktadır. Bunun gerekçesi yine kamuoyu ile paylaşılmamıştır.
➢ Hazine, 1 Ağustos 2024 tarihi itibarıyla Tek Hesap sistemine geçmiştir. Buna göre, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında mevduat hesapları hazine adına açılan hesaplara aktarılmıştır. Bu nedenle, gayrimenkullerin satışından elde edilecek gelirler de hazineye gidecek ve üniversitenin nakit açıklarını kapatılmasına pek yaramayacaktır.
➢ Üniversitenin yurt dışı eğitim hizmetlerinin Maarif Vakfı tarafından yerine getirileceği konuşulmaktadır, bu konu da ayrı bir tartışma konusudur.
Peki biz CHP olarak açıköğretime nasıl bakıyoruz? Bize göre çağımızın ihtiyacı yeniliktir! Ancak bu yeniliğin doğru stratejilerle, iyi planlanmış, katılımcı ve şeffaf bir süreçle yürütülmesi gerekmektedir.
➢ Küresel bilgi devriminin yaşandığı, bilginin hızla yaratıldığı ve yayıldığı, hatta hemen eskidiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu gelişme, değişim ve dönüşümler yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da çok etkili olmuş, ülkemizin değişen ve çeşitlenen eğitim ihtiyaçları da dijital teknolojilerin sunduğu zorluklar ve fırsatlar bağlamında, yüksekeğitimi, özelde de Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemini yenilemek, öğrencilerin taleplerine uygun hale getirmek dahası sistemi ulusal bir strateji olarak görmek zorunluluk haline gelmiştir.
➢ Bu kapsamda; Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemini; açıklık, esneklik, uygun fiyatlılık, teknoloji destekli, yenilikçi, kaliteli ve akredite, öğrenmeyi öğreten, ihtiyaç temelli programlarla, yaşam boyu öğrenme ve mesleki ve kişisel gelişim olanakları sağlayan, erken çocukluluktan emekliliğe kadar, yaş, cinsiyet, ırk, inanç ve coğrafi konumdan bağımsız olarak herkesin erişimini sağlayan, toplumun ihtiyaçlarını karşılayan, ulusal ve uluslararası alanda tanınan ülkenin önde gelen Açık ve Çevrimiçi Üniversitesi haline getirmek gerekmektedir.

ESOGÜ Rektörü'nden Tıp Bayramı Mesajı ESOGÜ Rektörü'nden Tıp Bayramı Mesajı

Bu doğrultuda;

▪ Öncelikli olarak tüm paydaşların katıldığı bir arama konferansı ile dünyada birçok örnekte olduğu gibi, ülkemizde 2009 yılında diğer üniversitelerde (Atatürk, İstanbul ve Ankara) kurulmuş olan açık ve uzaktan öğrenme programlarını Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi bünyesinde birleştirmek Türkiye’nin Açıköğretim Üniversitesi haline getirmek,
▪ Açıköğretim Sistemini disiplinler arası, hibrit eğitim uygulamaları yapan bir sistem olarak yeniden tasarlanmak,
▪ Açıköğretim ders materyali üretiminde, öğrencinin kendi kendine öğreneceği çok kanallı, çoklu ortam öğretim/öğrenme yaklaşımını benimsenmesi, tabletlere/akıllı telefonlara kolayca indirilebilen, öğrenciler için özelleştirilmiş, ulusal ve uluslararası erişilebilirlik standartlarına uyan, çok dilli materyaller kullanmak,
▪ Sanal gerçeklik, yapay zeka, analitikler, büyük veri, bulut teknolojisi gibi yeni bilgi ve iletişim teknolojilerini Açıköğretim Sisteminde araçsallaştırılmış biçimde kullanarak, eğitim öğretim sisteminin bir ekosistem içinde dijitalleşmesi sağlamak gerekmektedir.

Bugün Eskişehir’den açıköğretime sahip çıkma çağrısı yapıyoruz!

Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi, sadece bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda Türkiye'nin toplumsal hafızasının ve eğitimde fırsat eşitliğinin sembolüdür.

Kamuoyunu, sivil toplum kuruluşlarını, öğrencileri, akademisyenleri ve eğitim camiasını bu hukuksuzluğa karşı seslerini yükseltmeye çağırıyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu süreçte akademinin ve bilimin yanında durmaya devam edeceğiz. Çünkü, eğitimin her kademesinin nitelikli, fırsat eşitliğine dönük ve dünyaya açık bir yapıda olması, ülkemiz için çok önemlidir. Bu sebeplerle, parti programımızda bu yönde hedefler belirliyoruz.

Bizim en büyük yatırımımız insana olan yatırımdır. Eğitimi yaşam boyu öğrenme anlayışıyla, teknolojiden faydalanarak ilgili tüm tarafların katılımıyla yeniden kurgulayacağız. Bu oldu bitti anlayışı, hesap vermeyen, şeffaf olmayan ve kamu kaynağını kendi ideolojik saplantılarına heba eden anlayışı hep birlikte bitireceğiz." ifadelerine yer verdi.