Bazen kelimelerin kifayetsiz kaldığı, aslında her şeyi bir kalemde anlatan tablolar vardır.
Hepi topu birkaç saniye süren o tablo hakkında kitaplar dolusu yazabilir, pek çok hikaye sığdırabilir, bazılarımızın o engebeli yolculuğuna dair nice anlam yükleyebilirsiniz.
Dün öyle bir an, öyle bir tablo yaşandı, Eskişehir Atatürk Stadyumu’nda…
Biliyorsunuz Eskişehirspor 2023, 2024 forma tanıtım toplantısı vardı.
İtalyan devi Diadora’nun Türkiye Distribütörü CRS Spor Yöneticileri, GHO Yöneticileri ve Eskişehirspor Başkanı Erkan Koca sahnede,
Yöneticiler, basın mensupları ve Eskişehirspor taraftarı karşılarındaydı…
Bırakın lansman yapmayı, 4 senedir forma satışı bile yapamayan Eskişehirspor için değerli, taraftarı için hasret kalınmış bir toplantıydı bu…
Rutin konuşmalar yapıldı, hedefler, iddialar ortaya kondu ve sıra geldi yeni sezon formalarının görücüye çıkmasına,
Fon’da “Tükenmiş Nefeslere” çalarken ilk forma alkışlar eşliğinde görücüye çıktı!
İş’te o an gözüm Eskişehirspor Başkanı Erkan Koca’ya takıldı…
Dolmuş gözlerinden yanağına süzülen gözyaşını durdurmaya çalışıyordu.
Karşısında oturan yöneticilerin de farkı yok.
Bir yanda Hakan Sayın, diğer yanda Anıl Koçhan yine sahnede bulunan Özgür Marankoz’da dolu dolu gözlerle eşlik ediyor forma merasimine….
Ender gelişen Osasuna atakları gibiydi, kısa ama anlamlı. Garip ama değerli. Suskun ama ayakları yere basan kocaman bir isyan…
Dedim ya bu gözyaşının içine her şeyi sığdırabilir, çok şey söyleyebiliriz…
Göreve gelmiş sorumluluk almışsın. Yıllardır bir kambur olan Trabzonspor dosyası kapanmış.
Transfer tahtasını açmış ve büyük bir umutla işe koyularak yeni bir kadro kurmuşsun.
Ama olmamış, şans yaver gitmemiş, bazı mayalar tutmamış ve Takım amatör kümeye düşmüş…
Yıllardır tribün tozu yutan, arma uğruna ayak basılmadık diyar bırakmayan ve binlerce kişilik tribünü yöneten bir isim olarak Eskişehirspor Başkanı olmak biliyorum ki kolay iş değil.
Hele ki adı Amatör olan bu lige düşmek ve bunu kabul edip, yeni bir yol çizmek hiç kolay değil.
Kürsüye çıkıp bana ne diyemezsin.
Şehirden destek gelmiyor, biz baş edemeyeceğiz diye istifa edemezsin.
Bazıları bilir ama başkalarına Eskişehirspor’un büyüklüğünü öyle kolay kolay anlatamazsın.
Akışına bırakamaz, yalnız kalıyorum diye şikayet edemez, senin ayakkabılarını giymeyenlerin eleştirini öyle kolay kolay kaldıramazsın.
Umudunu kesenlere, vazgeçenlere inat yeni bir milat demişsin.
Teneke parlatmakla altın olmaz, altın çamura düşmekle değer kaybetmez diye yola çıkmışsın.
Eskişehir’de bulamadığın sponsoru çok uzaklarda aramış bulmuş ve büyük bir iş başarmışsın.
Tesislerdeki Halı Sahalar geleceğimiz, satmıyoruz, biz kaynak buluruz diye ezber bozmuşsun.
Ligin en iyi futbolcularını transfer etmiş, ligi küçümseyenleri başarıya inandırmış ve geri dönmemek üzere bir yola çıkıyoruz demişsin.
BAL ligi falan demeden Diadora gibi önemli bir marka ile forma iş birliği yapmış.
Üst liglerde bile emsali görülmeyen coşkulu lansmanlarla yeni bir iddia ortaya koymuşsun.
Birikir, birikir ve bir yerde patlarsın, konuşamadığın, söyleyemediğin, kendine yakıştıramadığın isyanlarını tutamazsın içinde, süzülür akar yanağından hafif bir mutluluk, ince bir gurur ile…
Yani o gözyaşı sadece gözyaşı değil aslında…
Klasik bir üçleme vardır ya, özellikle futbolla eşleştirilir.
Ter, Kan, Gözyaşı diye sıralanır…
Aslında o gözyaşları bu üçlemenin sonuncusuydu bence,
Hatta bir adım ileri gidip bu üçlemeyi Er, Kan, Gözyaşı diye bitireyim.
Ve ufak bir dileğim olsun!
Umarım sezonun sonunda hepimiz coşkuyla ağlar, yıllardır içimizi şişiren, gün yüzü göremediğimiz ama inatla peşinden koştuğumuz bir mutlulukla doya doya boşaltırız içimizdeki o anlamlı kederi…