Tekno Sermaye ve Demokrasi Çelişkisi

Dünya'nın gelişmiş ülkelerinde bugün demokrasi tartışmaları teknoloji tiranlığı kaygılarına evrilerek tartışılmaktayken Türkiye'deki demokrasi ile ilgili tartışmalar 1960 lar, 70 lerden bugüne hala herhangi yöne evrilememiştir. Vaziyet olarak erkler ayrılığını bile tümüyle çözememiş olan ülkemizin geleceğe yönelik gelişmişlik projeksiyonu miyop bir yanılsama ekseriyetinde, her cenahta tartışılmaktadır.

Bu tiran olma hevesi, geçmişin zoraki güç egemenliğine dayalı sistemlerinden ziyade bugün tıpkı bazı siyasetçiler gibi sempati kazanma, manipüle etme ve umut aşılama taktiklerinin iç içe geçmesiyle kendine yol açmaya çalışmaktadır. Temel taktik bellidir, teknolojik optimizm ile kitleleri güdülemek. Her şeyin sınır tanımayan teknoloji ve onun sermayesiyle üstel olarak düzeleceği umudunu yaymak. Böylece kitlesel rızaya dayalı kabullenişle tiranlığı tesis edebilmek... Daha ayrıntılı bilgi ve fikir edinmek isteyenler Bebar Bilimin kanalında bahsi geçen hususu daha iyi anlayacaklardır.

Ülkemizde 2025 yılında hala yeni anayasa tartışılmaktadır. Almanya 1949'da anayasasını ortaya koymuş kısım değişiklikler yapmış, Amerika'da son değişiklik 1992 yılında yapılmış ve Birleşik Krallık'ta yek bir yazılı anayasa hiç var olmamıştır. Gelişmiş ülkelerin önemli kısmı olabildiğince bu süreci zamanında halletme gayreti göstermiş ve toplumlarının buna göre evrilmesini sağlamışlardır. Bugün gelişmiş ülkelerin genelinde top yekün yeni anayasa gibi bir gündem ve toplumu buna odaklayarak sosyal ve politik enerjiyi bu gündeme kanalize etme durumu yoktur. Bu bir ülke için oldukça iyi yönetilmesi gereken ve oldukça yorucu bir süreçtir.

Ülkemizde kimi kesimler 3 te 2 si değişen 80 anayasasına kabahat bulmakta ve mevcut anayasayı yetersiz bulmakta; kimisi de yasaların usul ve esas bakımından uygulama uyuşmazlığı tezini savunarak itirazda bulmaktadır. Herkes bir yenileşim istemekte ancak ne olduğunu net olarak ortaya koyamamaktadır. Ancak ister iktidar isterse muhalefet olsun her cenah daha fazla demokrasi talep ettiği şeklinde söylem geliştirmektedir. Söylem ve eylem uyuşumu milletin takdiridir. Her cenahın ayrı ideası varken, ortak bir demokratik ülke ideasında buluşmak günümüzdeki kutuplaşma kültüründe oldukça zorlaşmıştır.

Memleketimiz dahilinde hala süregelen tartışmaların eşiği ve yaklaşımlar bizi 1960-1980 arasındaki hata 90 lara kadar zaman ölçeği genişletilebilecek geri düzeye çekmektedir. Ülkemizin 30, 40 yıl önce gündeminden çıkarması gereken konu başlıkları bugün günlük yaşamımızı yoğunlukla işgal etmektedir. Kök sebeplerden biri de belki yukarıda değinilen gelişmişlik projeksiyonunun miyop olmasıdır.

Dünya’nın gelişmiş ülkeleri geneli itibariyle klasik dönemde modern demokrasi kavramları üzerine ettikleri kavgalarını çoktan bitirdiler. Ve hata bugün post modern demokrasi dönemi sonrasını tartışmaktadırlar. Teknolojik gelişim ve gelişimin sermayedarları Dünya'nın doğusunda bir baskı aracına dönüştürülmekte ve batısında da farklı kaygılar yaratmaktadır.

Gelecekte teknolojinin demokrasi ile nasıl entegre edilebileceğine dair ve bu teknolojinin sahiplerine devlet organizasyonlarının nasıl tavır alacağına dair özellikle ABD seçimi sürecinde ve sonrasında batıda tartışmalar artmaktadır. Avrupa kısmen bu tartışma sürecine müdahil olmakta ve halen ABD'nin bir adım arkasından gelmektedir.

Teknoloji şirketlerinin günümüzdeki yükselişi ve finansal gücü dramatik hızla ele alışları nedeniyle ABD'de 2. bir 'altına hücüm' sonrası dönemi başlamıştır. Ehlileşmemiş ve her şeyi kendisine hak gören yeni bir sermaye sınıfı küresel olarak sınır tanımadan her şeyi ele almak istemektedir. Demokrasi ile birey hak ve özgürlükleri dahil her alanda sanki bir otorite gibi görüş bildirmekte; onlarla seçim süreçlerinde doğan girift ilişkiler kuran kimi devlet aygıtlarını baskı altına alarak, süreçlere dahil olma teşebbüslerini kuvvetlendirmektedirler. Küresel boyuta lobi faaliyetleri ile geleceğin teknoloji şirketokrasisini inşa etme eğilimi güdüldüğü de söylenebilir.

Klasik demokrasi döneminde bu sermaye güdülemesi ağırlıklı olarak enerji ve silah sanayi üzerinden yürütülmekteydi. Ayrıca bu yeni yükselen güç olan sermaye sınıfının eski dönemin sermaye lobileriyle geliştirdikleri iş birliği gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerin demokrasileri için gelecekte daha büyük riskler teşkil edecektir. ABD seçimleri ve sonuçları bu bakımdan muazzam case study-örneklem olarak ele alınabilir. Tekno dönemin sermaye sınıfı mensupları klasik dönem aristokrasi sınıfı bilincinden de yoksun ve sosyal çevre bilinci noksan yaklaşımları içeren politikalarla ABD de seçim süreçlerinde olağan dışı müdahil olma isteğini ortaya koymuşlardır.

Dünyada teknoloji gelişimlerine ayak uyduramayan bürokrasi ile hukuk düzenleyici ve koruyuclar küresel ölçekteki müdahil faaliyetler karşısında yetersiz kalmaktadırlar. Dünya'nın doğusunda özellikle Çin’in yarı kamusal düzeni böyle bir sınıfın doğuşunu ve tesirini şimdilik engellemektedir. Tabi devletin bu yaklaşımı Çin için demokrasi anlamına gelmemektedir.

Son dönemde batıdaki bazı gelişmeler sağlıklı işleyen kamu düzenleyiciliğinin ve erkler ayrılığının ne kadar önemli faktörler olduğu bu bakımdan ispatlamıştır. Yani modern demokrasi dönemini tamamlanmadan teknoloji tiranlığı yönelimi ile baş edilemeyeceği savı ortaya koyulmuştur.

1. vaka eski ABD başkanı J. Biden döneminde bir önceki seçim sürecini baltalamaya çalıştığı iddia edilen çeşitli dijital altyapı ve sosyal meyda şirketlerinin sorgulanması sürecidir. Küresel ölçekli sosyal medya şirketlerinden, data analiz şirketlerinin yöneticilerine kadar bir çok kişi kongre düzeyinde sorguya çekilmiştir. Eğer erkler ayrılığı ABD'de olgunlaşmamış olsaydı bu tür bir iddianın üstüne gidilemezdi. İddianın üstü lafı edilemeden kapanır geçer ve hata konuşulup tartışılması zorlaştırılırdı.

2.vaka ise son dönemin parlayan yıldızı ve ABD başkanının yeni ekip arkadaşı olan Elon Musk'ın genç bir ekiple kurduğu, doğru dürüst bürokratik yetkisi olmayan 'gölge tasarruf denetmenleri' ekibinin sadece ABD başkanın isteği ve iradesiyle Hazine Bakanlığı dahil her türlü kurumu finansal mercek altına alma girişiminin ABD yüksek yargıçlarınca durdurulması olayıdır. Yine bu olayda da eğer ABD'de erkler ayrılığı sağlıklı işlemese ve tek adam rejimi hüküm sürse kamu kuruluşlarının işleyişinin zafiyete uğraması söz konusu olabilirdi. Halen olay tam olarak neticelenmiş değildir.

Her iki vakada değişen ve gelişen Dünyamızda yeni kavramlar ve yeni gelişmeler karşımıza çıksa da, yeni sermaye sınıfları ve yeni düzenler oluşsa da; her koşul ve durumda olgunlaşmış demokrasi ve kuvvetler ayrılığının önemi ispatlanmaktadır. Bu ister birey, isterse sağlıklı işleyen devlet bürokrasisi olsun işleyen adil ve demokratik kamu gücü herkes için lazım olandır.

Dünya'nın bu düzeydeki demokrasi tartışmaları gelecekte daha sık karşımıza çıkacaktır. Teknoloji ve teknoloji sermayedarı sınıfların yakın gelecekte ülkemize de dramatik etkileri olacağının farkında olmalı ve bir an önce eksiklerimizi tesis ederek olması gereken düzeye ulaşmalıyız. Yapay zeka ve diğer teknoloji devinimleri sadece finans, reel sektör veya sağlık alanlarını değil sosyolojik ve kamusal düzenimize de yerel ve küresel yeni aktörlerle etki edecektir. Bu nedenle hem bireyin hem de devlet organizasyonundaki tüzel kişilerin demokrasiyi özümseyerek gerekli kurumsal yapılandırmalar için üstüne düşeni gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Artık ülkemiz 40 yıl öncesinin gündemlerinden kurtulmalı ve gelecek perspektifini doğru konumlanmalıdır. Devlet yurtaş organizasyonunun bir bütün halinde 40 yıldır devam eden kimi gerekli kimi gereksiz gündemleri bir an önce neticelendirerek veya ortadan kaldırarak, kronik aksaklıkları onararak ülkenin vatandaşlarına günün değil geleceğin paydaşları olmak benimsetilmelidir. Böylece işleyen sağlıklı bir sistem elde edilmiş ve gelecekte farklı niyetle olası iç veya dış etkenli tiranlık girişimlerinin önü kesilmiş olacaktır. Birilerinde tiran olma hevesi hep var olacaktır. Önemli olan sağlıklı işleyen devlet yurtaş organizasyonunun hazır olmasıdır.