Yani o dönemler bir şehre Yeşil Şehir diyebilmek için sadece yeşil alanları yani ağaçları, bitki örtüsü yeterliydi.
Ancak o günden bu yana hem dünyada hem de ülkemiz ve şehirlerinde bakış açısı değişti.
Bugün bir şehre “Yeşil” sıfatını eklemek için sadece kişi başına düşen yeşil alan ortalaması kafi değil. Bunu belirleyen onlarca ana ve yüzlerce alt başlık var.
O yüzden ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş’ın da dediği gibi “Yeşil Şehir demekle yeşil şehir olunmuyor” Bunun için ortak bir çalışma, sorumluluk ve somut eylemlere ihtiyaç var.
Yazının girişinde bu detayı özellikle belirtmek istedim. Çünkü bugün katıldığım Eskişehir Sanayi Odası “Yeşil Şehir Eylem Planı Değerlendirme” Toplantısının muhteviyatı ve önemini anlatmak için alışılmış bakış açısını biraz kenara bırakmak ve şehrimiz adına da net bir özeleştiri yapmak gerekiyor.
Öncelikle ESO’yu ve 2020 yılından bu yana Ömer Benli koordinatörlüğünde büyüyen Sürdürülebilir Yeşil Sanayi Birimini tebrik ederim.
Şu ana kadar ESO özelinde 1500’den fazla farkındalık eğitimi, toplantısı ve etkinliği düzenlenip, birkaç yıl içinde başta ihracat olmak üzere tüm ekonomiyi etkileyecek Yeşil Mutabakat konusunda ciddi bir mesafe kat edilmiş. 2026’dan sonra tüm ihracatçılar için zorunluluk haline gelecek Yeşil Mutabakata uyum konusunda Eskişehir ve ESO öncü bir pozisyonda yer alıyor.
Bugün yapılan toplantı ise Yeşil Şehir anlayışının sadece sanayi ile sınırlı kalmayıp tüm şehri kapsayan, şehrin tüm sorumlu kurum ve kişilerinin izlemesi gereken yol adına ciddi bir tahlil ve harita misyonunu üstleniyor.
Yaklaşık 100 bin kişinin içinde olduğu Eskişehir sanayi Ailesinin topluma dönük bir STK sorumluluğu ile hareket ederek ortaya koyduğu somut bir eser.
Prof. Dr. Cengiz Türe’nin mihmandarlığında hazırlanan rapor “Eskişehir’i Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından oluşturulan Yeşil Şehirler Programı kriterlerine göre değerlendirip, Eskişehir’in çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik hedeflerine ne kadar yakın olduğunu objektif bir bakış açısıyla ortaya koyuyor.
Daha kısa bir özet ve gerçeklik üzerinden gidecek olursak…
Yeşil kavramını bir bitki örtüsü ile sınırlamayın, bunu şehirlerin yaşam akışındaki bir trafik lambası gibi düşünün. Devamlı ilerlemek için bu akışta sürekli yeşil ışığı yakalamamız lazım.
Bu yeşil dalgayı yakalamak içinde hemen her konuda atılması gereken önemli adımlar var.
Şehirdeki imar alanları, binalar, binalarda kullanılan malzemeler, toplu ulaşım, araçlarda yakıt tercihi, su kaynaklarının nasıl kullanıldığı, tarım alanlarının nasıl değerlendirildiği, binalarda yapılan veya yapılmayan yalıtımı dahi kapsayan bazı değerlendirme kıstaslarının içinde yer alıyor.
Bu kıstaslar başta Avrupa olmak üzere gelişmiş ülkelerde yaklaşık 50 yıldır kullanılan bilimsel nitelikli ve somut kıstaslar.
Ve bu kıstaslara ele alınarak ESO tarafından yapılan detaylı değerlendirmeye göre Eskişehir’in kat etmesi gereken önemli bir mesafe var.
Bu mesafeyi ilerletmek hem insan hayatı ve sağlığı açısından hem gelişmişlik adına hem de ekonomik gelişim için artık zorunlu bir hale geldi.
Bu konuda belli bir seviyeyi yakalayamayan ülkeler, şehirler ve yatırımcılar ciddi bir risk altına girecek.
Mesela bu konuda belli aşamaya gelemeyen işletmeler ihracat pasaportu alamayacak.
Yatırımcılar, belediyeler, kurumlar avrupa, dünya bankası ya da paralel finans kuruluşlarından kredi alamayacaklar.
Ülkeler ve şehirler bir nevi 2. Sınıf mualemesi görecek…
Turizmden, proje fonlarına kadar hemen her imkandan mahrum bırakılacaklar.
Ve bu birkaç sene içinde global ölçekte faaliyete geçecek bir sürecin son dönemi…
Konu bu yüzden önemli.
ESO zaten şehir sanayisi ile ilgili yıllardır bu riski fırsatı çevirmek adına faaliyet yürütüyor. Ülkedeki diğer şehirlerin sanayi odalarına dahi profesyonel rehberlik edecek kadar işi ilerletmiş durumda.
Ve bunla sınırlı kalmayıp işin içine Eskişehir’i de dahil ederek profesyonel bir tahlil ve tespit yapmış. Bir nevi topluma dönük STK olmanın hakkını fazlasıyla vermiş.
Raporla ilgili detaylara haber sitemizde yer alan haberlerden ulaşabilirsiniz.
Peki, şimdi ne yapmalıyız!
Bir kere bu iş için şehrin tüm kurumlarının teknik meziyetleri ve kadroları ile bir masa etrafına oturması ve üstüne düşen sorumluluk bilinciyle hareket etmesi…
Yani ulaşımda atılacak adımlardan, şehrin imar planları ve bina ruhsatlarındaki şartnamelere, su kaynaklarının tasarrufundan, atık su süreçlerine kadar her kurum üstüne düşen ödevi bu kıstaslara kolayca uyarlayabilir.
Valilik, yerel yönetimler, üniversiteler, sanayi temsilcileri, ziraat odaları, sivil toplum kuruluşları kısaca her kurum ve kişinin bu konuda yapabileceği bir şeyler var.
Üstelik bu risk aynı zamanda şehir için büyük bir fırsat.
Şehrin marka değeri için, liderlik vasfı için, ortak çalışma refleksini yeniden inşa etmek için, Avrupa fonlarından pay almak için, yatırımcı çekebilmek için, ihracat rekorları kırmak için, turizm için, sağlık ve konfor için yani her konuda ciddi bir fırsatımız var.
Ve mevcut durumumuz trafik lambasında sarı ışık konumunda. Yani bu ışığı yeşil dalgaya çevirmek için potansiyelimiz yüksek. Üstüne üstlük işin fizibilitesi de hazır.
O zaman aynı şeyin altını tekrar çizelim.
Mavi tik almaktan ziyade Yeşil Tik almak için mesai başlasın…
Tebrikler ve Teşekkürler ESO, Celalettin Kesikbaş, Ömer Benli, Prof. Dr. Cengiz Türe ve emeği geçen herkese…