Diyelim ki Büyükerşen bugün 65 yaşında,
25 sene görev yapmış ve bir kez daha adayım demiş!
İtiraz etmez miydiniz?
Ben ederdim. Bir duralım, bir mola verelim, şehrin kapısını biraz açalım, içerisi az hava alsın bir cereyan olsun diye yine bu adaylığa karşı çıkardım.
Çünkü Büyükerşen ile ilgili itirazımın sebebi yaşı değil, görevde kaldığı 25 yıllık süreçtir.
Bugün aynı görevde 25 yıl boyunca sabit kalabilen kaç kişi var?
Ya da 25 yıl boyunca aynı hevesle, iştahla çıtayı yükseltebilen, üzerine koyabilen kaç siyasetçiye tanık oldunuz?
Hadi siyaseti geçtim dünya marka olmuş hangi şirkette 25 yıl boyunca ceo, genel müdür aynı görevde kalmıştır?
Bu yüzden yaş mevzusu sığ ve altını doldurması zor bir eleştiri kaynağıdır.
Evet 65 yaşından sonra kredi çekmek zordur, fiziki melekeler zayıflamaya başlar ve belli rahatsızlıklar baş gösterir.
Kimi insanda da sadece fiziki melekeler değil, hafıza adına da bazı zorlanmalara rastlanır.
Ancak bildiğimiz kadarıyla Büyükerşen bunları yaşamıyor ve zihinsel açıdan sağlıklı.
Belediye Başkanlığı değil de Cumhurbaşkanlığı adayı ya da başka bir kuruma namzet olsaydı destekler, çok şey katacağını savunurdum bile…
Ama 25 yılın sonunda yerel yönetim adına çıtayı daha üste çıkaramayacağını düşünüyorum.
Hatta son 2 dönemdir yaşadığı eksiklik ya da sorunun ilk 3 dönemde yaptığı işler olduğunu da iddia edebilirim.
Dost acı söylermiş, yekten söyleyeyim.
Büyükerşen son 2 dönemdir beklentinin altında bir performans sergiliyor.
Özellikle son dönemi belki pandeminin de etkisiyle vasatın çok altında kaldı.
Bir de yıllardır ben geliyorum diyen sorunların ivmesi artınca artık bazı sıkıntılar ayyuka çıktı.
Eskişehir’de nüfusun resmi olarak az ama gayri resmi olarak hızlı artışı, araç sayısının ve konut ihtiyacının fazlalaşması, iklim değişikliği ve oluşacak yağışlara karşı hazırlıksız ve sürekli yamalanarak günü kurtaran bir altyapı ile şehir çileli bir sınava girdi.
Tabi şunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Düne kadar fazlaca desteklenen Büyükerşen bugün hiç olmadığı kadar eleştiri alıyorsa bunun başlıca müsebbibi de yanındaki asli kadrosunun liyakat eksikliğidir.
Rahmetli Mustafa Mansız, Tugay Aladağ diye başlayan Oruçhan Tansel, Canan Demir, Ahmet Demir, Garip Yıldırım diye iş bitiriciliği yüksek isimler hocanın şehri marka yapma yolculuğuna çok değer katmıştı.
Bugün her odasında diğer oda ve bölümün eleştirildiği bir belediye kadrosuna tanık olmamıştık.
Hocaya yakınım, kan bağımız var diye kimse diğer kadroları etkisiz, dışlayan, uzaklaştıran bir yapıya bürünmemişti. Ve Hoca partisinin milletvekili adayına randevu veremeyecek kadar tecrit bir duruma sokulmamıştı.
Haliyle şehirdeki beklentinin, tramvay işletim sistemindeki rahatsızlıkların, trafik kaosunun
Altyapı yeterli diye üstü örtülen ama insan aklıyla dalga geçen açıklamaların, konut kiralarında imar eksikliği nedeniyle 5 senede 9’a katlayan fiyatların, halk sütün piyasa sütlerinden yer yer pahalı olmasının suçunu sadece Hoca’ya atmak insafsızlık olur.
Ve tüm bunlar “hiçbir şey yapmasak bile seçimi farkla kazanırız” gibi bana göre çok hatalı bilinçaltının ataletidir.
Bakın projesi milyonlar verilip çizilen ama 100 metresi bile yapılmamış bisiklet yolları, sorumluluğu altındaki parkta 2 ampulü Cimere yazılmadan değiştiremeyen, insanlar köprü altına işediği halde 2 umumi tuvalet yapmayı mali külfet olarak gören ama milyarlarca bütçesi olan bir belediyeden bahsediyoruz artık…
Aman Ak Parti gelmesin, aman şehirdeki ortam bozulmasın. Biz Çağdaş şehiriz, özgür şehiriz, butik şehiriz… Kültür sanat faaliyetlerimiz harika, milyonluk halk konserleri yapıyoruz. Kedi müzesi, Hamam müzesi, Oya müzesi açıyoruz, belki şehrin yüzde 90’ının gitmeyeceği galeriler, sergiler açılıyor, ona da eyvallah.
Ama fark edin lütfen,
Artık şehrin Avrupa Şehri denilen kısmında bize, bu şehir insanına, özellikle sabit gelirli çalışana yer kalmıyor.
O yüzden mesele isim kısmından çıktı, proje yarışına döndü benim nazarımda.
Yaş, parti, kadın, erkek, eski, yeni, iş adamı, esnaf hiç fark etmez
Ben sorunlara ikna edici çözüm olanı, samimi olanı ve kibirsiz kadroları olanı tercih edeceğim.