EHA’da demokrasi ve düşünce özgürlüğü var.
Bu sebeple sevgili Sedat Aydoğan’ın benim rakipsiz yazıma karşı yaptığı salvolardan rahatsız olmak bir yana son derece keyif alıyorum.
Çünkü tez ve antitezi savunan bir gazeteci olarak biliyorum ki bizi de, bu şehrin yarınlarını da ancak tartışmak, tartışa tartışa doğruyu bulmak kurtaracak.
Sedat Aydoğan özetle şöyle diyor “Soner Eskişehir kavgadan, kaostan, krizden bıktı, bırak rakipsizliğin sakinliği, uzlaşısı olsun”
Yok, Sedatçım o iş öyle olmuyor bu şehirde.
Birileri, birilerine muhalefet etmediği zaman ortaya bir sakinlik, sükunet, uzlaşı çıkmıyor.
Belki sen Eskişehir diye başka bir şehirde falan yaşıyorsun ama benim yaşadığım şehirdeki en büyük kriz, en büyük kaos rakipsizlik, eleştirmezlikten kaynaklanıyor.
Çünkü muhalefeti olmayan bazı isimler ya da bazı kurumlar eşyanın tabiatı gereği bir süre sonra kendini salıyor. En tepeden kapı önündeki özel güvenliğe kadar heyecansız, aidiyeti zayıf ve yapması gerekeni lütuf gibi sunan mekanik bir eylemsellik ortaya çıkıyor.
Ha bu rahatlığın yansıması çok sürmüyor. Rahat ve zamanı olan insanlar ne yapar? Başlıyor krizler, dedikodular, ince ince gömme mesajları, hiyerarşik serzenişler v.s.
Yani sevgili Sedat eğer kişiler rekabet edecekleri bir kişi ya da kurum bulamazsa kendilerine kendi kurum ya da partileri içinde bile rekabet edecek bir nirengi bulmaya yöneliyor, sonra Eskişehir ne yapacak, ne edecek kimsenin derdi değil.
Baksanıza Ak Parti’de vekiller hizmet yarışını bırakıp kişisel savaş rekabetine düşmedi mi?
CHP’de örgüt ayrı, delegasyon ayrı, başkanlar ve kadroları ayrı ayrı soğuk savaşlar yaşamıyor mu?
Mesela seçim döneminde Volkan Doğan ismini bolca eleştirenler şimdilerde V.D. olsaydı, şehirde bir hareket olurdu diye geçmişi mumla aramıyor mu?
Erdoğan Tekgöz ve Metin Güler’in yerel seçimi aratmayan rekabeti öyle ya da böyle ETO’yu bir şeyler yapmaya zorlamadı mı?
Adını rekabet koymasalar ve kulvarlar ayrı deseler bile ESO ile EOSB arasında tatlı bir yarış yok mu? İki kurumda bütçelerine nispetinde şartları zorlayarak bir şeyler ispat etmeye çalışmıyor mu?
İlk dönemi olmasına rağmen 40 yıllık siyasi gibi koşturan Jale Nur Süllü’nün, ilk kez vekil olmuş gibi her yere yetişme derdinde olan Utku Çakırözer’in diğer partilerin vekilleri ile arasında bir rekabet olmamasına rağmen yaptıkları ortadayken ya rekabet olsa diye düşünmüyor muyuz?
Esnaf odalarında veya Şoförler odasında yaşanan seçim rekabeti bile nispeten küçük bile olsa biraz iyi hissettirmedi mi?
O yüzden sevgili Sedat bizim sessiz, sedasız, uzlaşı zamanlarına değil koru koruna, körü körüne rekabet edecek, kavga edecek, konfor alanını terk edecek rakiplere ihtiyacımız olacak.
Zor olanın değerini hissedecek ve ona göre koşturacak seçilmişlere ihtiyacımız var.
Tartışmaya, küsmeye, barışmaya ve Eskişehir için en azından karşıt fikirlerini tek başına kalsa dahi savunacak kitle önderlerine ihtiyacımız var.
Huzur isteyen Erdek’e gitsin, bizim biraz huzursuz olmaya ihtiyacımız var.