Ne yazık ki şehrin ciddi çevre sorunları, kuraklık, iklim krizi, maden tehditleri gibi konuların diğer dedikodu ve siyasi içerikler kadar karşılığı yok.
Ancak Eskişehir olarak defaatle bu konuları gündeme almamız ve peşini bırakmadan takip etmemiz lazım.
Zira şehrimizi son dönemlerde tehdit eden 3 ciddi sorun var.
İlki şehrimizin deprem riskli şehirlerden birisi olmasına karşın mevcut yapı stoğumuzun ciddi bir kısmının depreme karşı dayanıksız binalardan oluşması. Yani özel ya da kamu destekli kentsel dönüşümün şehrimizde bugüne dek verimli bir şekilde organize edilmemesi.
İktidar kurumları ve yerel yönetimler arasında bugüne kadar sağlıklı bir iletişim kurulamadı. Yetki karmaşası ve siyasi rekabet nedeniyle ülkedeki pek çok şehrin gerisinde kaldık ve üzgünüm ama şehrimizde ki bazı kamu kurumlarının binası için bile depreme dayanıklı diyemeyeceğimiz bir talihsizliğin merkezindeyiz.
Bir başka sorunumuz içme ve kullanma suyu ile ilgili…
Ne yazık ki şehrimizin ana kullanma suyu olan Porsuk Barajı’ndaki oranlar korkarım ki şehrimiz için yeterli miktarda değil. Geleneksel içme suyumuz olan Kalabak kaynakları ise yeterli ve verimli yağmur ve kar yağışı olmadığı için istenilen düzeyde değil. Üstelik kullanma suyuna destek olacağı düşünülen Çifteler su kaynağı ise şu aralar kendine bile dermanı olamayacak düzeyde.
Çifteler demişken oradan devam edelim.
Dağlardan taşınan ve yer altından kaynayan Türkiye’nin 3. Büyük nehri Sakarya’nın doğduğu topraklar bu aralar ciddi bir tehdit altında. DSİ sorumluluğunda olan Sakarıbaşı kaynağında ne yazık ki tek sorun iklim krizi değil. Bölgede yapılan tarım faaliyetlerinde kullanılan vahşi sulama bu kaynağı bitirecek seviyelere ulaşmış. Zira 2800 ruhsatlı derin kuyudan 300 metre derinliklerden sulama yapılıyor ve yaklaşık 2000 ruhsatın daha verileceği ile ilgili ciddi iddialar var. Hatta bu konuda örnek olması gereken ve bölgede bulunan TİGEM’in bile sulama faaliyetlerini damlama değil vahşi şekilde yaptığı iddialar arasında.
Alpu’da Termik Santrale direnen ve kazanan Eskişehir Kaymaz’da siyanürlü altın madenine karşı koyamamıştı. Şimdi ise Alpagut ve Atalan mahallelerinde ciddi bir tarım ve su havzasında kurulmak istenen siyanürlü maden faaliyetine direnmeye çalışıyor.
Sakarya nehrine sadece 4 km uzaklıkta olan 42 sebze ve meyve türünü yok edeceği tahmin edilen, 48 bin dönüm gibi büyük bir alanda yaşayan tüm canlıları tehdit edecek olan bu madencilik faaliyeti için az sayıda insan direnmeye ve bu tehditi bertaraf etmeye çalışsa da iktidar partisi temsilcilerinden tek bir kişi bile sesini çıkartmıyor.
Yani Eskişehir şehir merkezindeki dar siyasi gündemden sıyrılmak ve bu ciddi meselelere karşı bir ortak gündem oluşturmalı. Medya, sosyal medya, sivil toplum birlikteliğini samimice yakalamalı ve bazı tehditleri bertaraf edip bazı planlamaların yapılması için ciddi bir baskı unsuru oluşturmalı.
Gel gelelim bu da diğer siyasi yazılardan daha az okunacak hatta sonuna kadar okuyabilen insan sayısı biliyorum ki çok az olacak. Ancak vazgeçmek yok.
Elimizden geleni sonuna kadar yapmalı, daha güçlü bir şekilde örgütlenmeliyiz.
İnsanımıza, suyumuza, toprağımıza, ormanımıza, çevre ve tüm canlılara sahip çıkmak bir nevi şehre borcumuzdur.