Ancak hala bu konunun güçlü şekilde gündemde tutulması ve konunun üzerine gidilmesi gerektiğini düşündüğüm için tekrar kapsamlıca Sakarbaşı / Sakaryabaşı su sorunu ile ilgili görüşlerimi dile getirmek istiyorum.
Daha önce detaylıca Eskişehir'e şebeke suyu desteği olarak Sakaryabaşı suyunun neden getirilmemesi gerektiğini anlatmıştım. Akabinde, hatta dün Çifteler'deki su çekilmesine ve Sakaryabaşı'nın kurumasına neden olan şeyleri kısaca yazımda anlatmıştım.
Ne yazık ki zaman bir kez daha beni haklı çıkarmış durumda. Hem de oldukça kısa bir zamanda Sakaryabaşı'nda kuraklık tehdidi ciddi şekilde baş göstemiş vaziyette. Ah canım memleketim bir gün bunların olacağı belliydi ama inan hepimiz yalnızca uzaktan seyretmekle kaldık. Müdahale etmedik, suyumuzu kurtarmaya, gelecek nesillere suyumuzu aktarmaya gayret göstermedik. Şimdi Sakarya Nehri'nin ilk doğum noktası olan Sakaryabaşı'nın şu hallerine baktıkça içim dağlanıyor.
Bundan 30 sene falan önce, aklımın ermeye başladığı zamanlar tanıştığım Sakaryabaşı'nın şu hali beni nasıl üzmesin. Çocukluğu Çifteler'de geçmiş, memleketim Çifteler'in sokaklarında büyümüş, Sakaryabaşı'nın tertemiz sularında yüzme öğrenmiş biri olarak cidden çok üzgünüm.
Elbette Türkiye'nin en büyük akarsularından birinin en önemli kaynaklarından birinde oluşan kuraklığa üzülmek için illa Çiftelerli olmaya gerek yok. Geleceği düşünen, insanlığı düşünen ve doğayı düşünen herkes bu acı duruma üzülür. Ancak üzülmek bir şeyleri çözmüyor. Çifteler'in kaderi uzaktan seyretmekle değişmez.
Çifteler için ve Sakaryabaşı suyu için acil eylem planı hazırlanmalı. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, DSİ, Üniversiteler, STK'lar, meslek odaları, Çifteler Belediyesi ve Büyükşehir Belediyesi'nin ilk etapta dahil olacağı ortak bir çalışma grubu kurulmalı. Burada sorunlar net şekilde tespit edilip, sorunlara çözüm aranmalı. Bu dediklerim bir an önce yapılmalı. Bu iş şakaya gelmez. Gelmeyeceğini Sakaryabaşı bize maalesef verdiği görüntüler ile gösteriyor.
Ben 2012-2013 yılları arasında bir STK'da profesyonel olarak ve sonrasında da 2015 yılına kadar üniversitede bir Hidrobiyolog adayı olarak Burdur Gölü'nün kurumaması için, sorunları üzerine çalışmalar yaptım. Çalışmalar içinde bulundum. Haliyle de edindiğim birçok tecrübe oldu. Elbette benden bu konuda çok daha uzman ve yetkin kişiler vardır. Onları tenzih ediyor ve Çifteler için ne yapılması gerektiğini, teknik konulara uzak olanlara anlatmak istiyorum. Aynı zamanda yetkin kişilere belki benim tecrübelerim fikir de verebilir. Her şey suyumuz için , her şey Çifteler için sonuçta.
Burdur Gölü'ndeki çekilmenin başlıca nedenlerinden biri tarımsal sulamaydı. Daha doğrusu tarımsal sulamada hoyratça su kullanımı, göle giden derelerin, akarsuların debileri çok yüksek olmamasına karşın üzerlerine çok fazla sulama barajı kurulması Burdur Gölü'nü ciddi anlamda tehdit ediyordu. Burdur Gölü'nün bugün bir kısmı tamamen çekildi ve göldeki çekilme devam ediyor. Bölgede yaşanan su çekilmesinin etkisiyle mikroklimada değişim oldu. Bu da Burdur Gölü üzerinde adeta bir sera etkisi yarattı ve gölün çekilmesi daha da hızlandı. Aynı zamanda Gölün yarattığı mikroklima etkisi ile civardaki tarım alanlarında yetişen ürün çeşitliliği de bu çekilmeden etkilendi. Yani sadece göl değil tarım da bu durumdan ciddi zarar gördü.
Yetkililer, uzunca bir süre, özellikle devlet kanadı Burdur Gölü'ndeki çekilmeye ciddi şekilde seyirci kaldı. Çünkü sulama barajlarını kuran DSİ, çiftçiye hoyratça sulama hakkı veren bakanlık, çiftçiye damlama sulama veya kuru tarım desteğini az veren de bakanlık. Haliyle devletin sessiz kalması çok şaşırtıcı değil. Burada ana mesele devleti harekete geçirmek, bir kamuoyu oluşturmak.
Kamuoyu oluştururken bir yandan da kamu kurumları ile ortak bir çalışma grubu kurulursa bu adım sorunun çözülmesi için çok önemli bir adım olur. Çünkü devlet kanadı işin içine girmediğinde her çaba nihayetinde sonuçsuz kalıyor. Ya da geç müdahil olduğunda da sorun ilerlemiş ve çözülemez hale gelmiş durumda olabiliyor.
Burdur'un hikayesi ile Çifteler'in hikayesi aşağı yukarı paralellik gösteriyor. Çifteler Ovası, İç Anadolu Bölgesi'nin önemli tarım alanları arasında yer alıyor. Bu nedenle Çifteler'de tarımsal faaliyetleri durdurmak veya azaltmak pek mümkün değil. Ancak su biterse tarım da biteceği için kontrollü tarım yapmanın zamanı geldi de geçiyor. Keşke vahşi tarıma bugüne kadar devam etmek yerine üreticiler kontrollü yöntemlere daha önce geçseydi ya da geçirilseydi. Ama şimdi oturup önümüze bakmak lazım. Geçmişe müdahale etme şansımız yok maalesef.
Çifteler için işin uzmanları bir tarımsal ürün deseni oluşturmalı ve ortaya bir rapor koymalı. Kuru tarım ve iyi tarım uygulamalarına geçilmeli. Çok su tüketen silajlık mısır gibi ekinlerden uzaklaşıp macar fiği, yulaf gibi çok daha az su tüketen ekinlere yönelmek gerek. Aynı zamanda bölge bölge ve arazi şartlarına göre nelerin ekilebileceğini işaret eden bir ürün deseni raporu yapmak şart. Üzerine bu rapordan çıkacak sonuçların ciddi yaptırımlar ile uygulatılması lazım. Rapor yapıp sorun bu, şunu yapalım deyip geçmek ile olmuyor. Bunun örneğini çok gördük.
Aşırı sulamaya ciddi cezalar gelmeli. Derin su kuyularının faaliyetleri en aza indirilmeli. Bu durum ekonomik olarak çiftçiyi negatif etkileyeceeği için kuru tarım veya az sulu tarım yapan çiftçiye yüksek destekler verilmeli. Çifteler'de şebeke suyu kullanımı da bir miktar sınırlandırılmalı. Belirli bir metreküp üzerine çıkan tüketiciler, suyun tonunu, o seviyeyi aştıktan sonra yüksek fiyatlara almalı. Çünkü Çifteler'de evinin bahçesindeki çeşmeye hortum takıp zevkine bahçe sulayan insan sayısı az değil. Çifteler 30 sene öncesinde ve daha eski zamanlarda su zengini sayılabilecek bir ilçe olduğu için ilçe halkı hala büyük tehlikenin farkında değil. Halkı bilinçlendirmek ve su tükemini dengelemek gerekiyor. Ana mesele evet tarımsal sulama ama evsel tüketim ve hayvanclıktaki tüketim de az değil.
Yani velhasıl kelam Çifteler durduğu yerde iyiye gitmez. Sakaryabaşı pozitif yönde bir müdahale olmadan iyileşemez kendine gelemez. Buradan ilgililere açık çağrı yapmak istiyorum. Çifteler'i ve Sakaryabaşı'nı yaşatmak bölge insanını, o bölgenin hayvanını ve bitkisini aynı zamanda bölge insanını yaşatmaktır. Sakaryabaşı'nın yok olup gitmesine lütfen seyirci kalmayın, kalmayalım!
Herkese sevgiler, saygılar. İyi hafta sonları diliyorum.