Önümüzdeki ay yapılacak yerel seçimlere doğru giderken benim net şekilde dikkatimi çeken hususlardan biri de siyasilerin bol keseden dağıttığı vaatleri oldu. Bu eleştirimi siyasi parti ayırt etmeksizin yapıyorum. Siyasetçiler elbette bir fizibilite yaparak, şehrin sorunlarını ve ihtiyaçlarını göz önünde tutarak vaatlerini sıralıyorlardır ancak; bu kadar çok vaadin olduğu bir ortamda direkt olarak vatandaşların arzularından, isteklerinden yola çıkarak bir politika gütmek daha doğru bence. Belediye başkan adaylarının oy kaygısı ile ütopik veya tutamayacağı vaatler vermesi rahatsız edici bir durum. Bu durum, birçok toplumda seçmenin rahatsız olabileceği bir şey olarak kabul edilir. Fakat bizim ülkemizde ise siyasilerin vaatlerini hiç düşünmeden, sırf onların ağzından döküldü diye körü körüne savunanlar var. Yani, kraldan çok kralcılar var. Bu eleştirim de elbet halka…
Siyasetçiler cephesine dönersek de, belediye başkan adayları ve ekiplerinin her kesimden vatandaşın ortak, öncelikli ihtiyaçlarına göre bir plan program hazırlamaları gerektiğini savunuyorum. Öncelikli olmayan, belli bir zümrenin işine yarayan vaatler ile yola çıkmak bana doğru gelmiyor. Çünkü asıl olan halk ve halkın istekleridir. Halkın isteklerine cevap vermek yerine kendi ortaya koyduğu vaatleri halkın ihtiyacıymış gibi kamuoyuna empoze eden siyasetçiler bana samimi gelmiyor. Tabii ki bu durumun ortaya çıkmasında tek suçlu siyasiler de değil.
Halkımız maalesef eski ezberlerini bile unuttu. Son dönemde, siyasetçileri takım tutar gibi savunan kitle günden güne büyüyor. Onların vaat ettiği şeylerde mantık aramayan “A Başkan diyorsa doğrudur”, “B Hanım, C Bey diyorsa ben de bunu koşulsuz desteklerim.” mantığı ülkedeki siyaseti çok daha yoz bir hale getiriyor. Çok net söylüyorum yozlaşmış Türkiye siyasetinin bir kamburu da kendi haklarını, ihtiyaçlarını geri plana atan ve siyasilerin ikbali için mücadele eden, ettiğinin farkında olmayan seçmendir.
Seçim sonrasında belki bize bir faydası olur ne diyorsa evet diyelim mantığı bizim bataklığımız olmuş ve olmaya da devam ediyor. Bunu bilen siyasetçiler de durumu fırsata çeviriyor. Elbette herkesi bu kategoriye sokmuyorum. Ne halkın tamamı ne de siyasilerin hepsi bu değil. Ancak benim gördüğüm bu tanıma uyan kitlenin çok mu çok büyük olduğu. Hal böyle olunca belediye başkan adayları vaatleri sıraladıkça sıralıyor. Neye ihtiyacı olduğunu başkan adaylarının ağzından öğrenen halk da onların peşinden koşulsuzca gidiyor.
Eskişehir özeline geldiğimizde, kentimizin çözülmesi gereken sorunları genel bağlamda trafik, kentsel dönüşüm, altyapı, sosyal hizmetler vs. gibi çok kısıtlı ana başlıklar cevap olarak karşımıza çıkıyor. Trafik elbette çözüme kavuşmalı, hakikaten özellikle Eskibağlar, Hoşnudiye, Yenibağlar, İstiklal ve bu bölgedeki mahallelerde akşam ve hafta sonu trafiği cidden berbat. Fakat bu trafiğe hiç karışmayan, toplu taşıma hatta yaya bile olarak hiç tabi olmayan bir vatandaş da siyasetçilerin “Şehrin en büyük sorunu trafiktir!” sözünü sonuna kadar destekliyor. Hiç düşünmüyor, benim asıl sorunum ne diye. Benim mahallemin, kapımın önünün, hanemin sorunu ne diye.
Bu da bizi şu noktaya getiriyor. Bütün adaylar 3-4 konu üzerinden çetin bir kavgaya tutuşuyor. Peki, ya türlü türlü ihtiyacı olan birçok vatandaş için bu konuların anlamı çok zayıfsa? O vatandaşlara gidecek veya gitmesi gereken hizmetler nasıl belirlenecek? Seçim zamanı bir kağıda yazılan ya da bir Word dosyasına kaydedilen Mehmet amcanın isteği sizce seçim sonrası gerçek olacak mı?
Halk asıl isteğini asıl sorununu dile getirmekten çekinmeye devam ederse siyasiler de en temel projelere çözüm sunma ya da hayali vaatler ile oy toplama mantığı ile hareket ederse olan yine vatandaşa olur. Halka olur.
Bu sebeple demek istiyorum ki uyan Eskişehir halkı! Sor, soruştur gerçekten içinden geleni iste. Bunun mücadelesini ver. Bireysel verme elbet bir araya gel hakkını ara, hakkını sor. Belediye başkan adayları senin patronun değil bunu unutma! Asıl olan halkın yani senin ya da benim isteğim! Asıl olan biziz!
Herkese sevgiler, saygılar…