Bazı dostlarım kızmasın, alınmasın ama AK Partinin Eskişehir’de en büyük düşmanı yine AK Parti gibi gözüküyor.
Parti içi hizipler o kadar çok, o kadar fazla ve aktif ki bu yapıdan bir başarı çıkması, aynı hedefe bir ve bütün yürünmesi için olağanüstü bir çaba gerekiyor.
Eskişehir’in havasından mı, suyundan mı bilinmez ama bana yar olmayan kimseye yar olmasın zihniyeti ile AK Parti arasında organik bir bağ oluşmuş durumda.
Ben aday olamazsam o da aday olmasın, bizim gruptan biri listeye giremeyecek ise onlar da giremesin diye zaman zaman kendi işini bırakıp başkalarını al aşağı etmeye çalışan bir zihniyete tanık oluyorum.
Sadece bu sene değil bu mesele yıllardır partinin en büyük sorunu olarak masada duruyor.
Aktörler değişse bile olaylar, süreçler bana çok tanıdık geliyor.
Dündar Ünlü gibi bir ismi 4. Sıraya koyan, Zihni Çalışkan’ı liste dışı bırakan, ilk 2 sıraya kontenjan aday getirip bir gecede İbrahim Kaynarca ve Tepebaşı teşkilatını oyundan düşüren şey genel merkezin hatası değil, genel merkeze Eskişehir’de yapılan görüşmelerin aksinden ibaret diyebilirim.
Geçtiğimiz yerel seçimde ortaya çıkan başarısızlıkta bunun en maddi örneği oldu.
Aday seçimlerinde milletvekilleri arasındaki anlaşmazlık seçim sonuçlarına direkt yansıdı.
Nabi Avcı ve Emine Nur Günay’ın desteklediği Volkan Doğan’ı istemeyenler ile Harun Karacan’ın desteklediği Burhan Sakallı’yı istemeyen partililer 2’ye bölündü ve çoğu kendi partisinin adayına bile oy vermedi.
Seçim kazanmak yerine ben kazanmalıyım ya da karşı taraf kaybetmeli diye içselleştirilen güdüler AK Parti’nin merkezi geçtim kırsal ilçelerde bile güç kaybetmesine neden oldu.
O yüzden çiçeği burnunda ve eskiye göre daha aktif olan AK Parti milletvekillerinin karşılarına çıkan bu ilk yerel seçim sınavında çok titiz, çok dikkatli olmaları ve öncelikle parti içindeki hizipleşmeyi sonlandırmak için mesai harcamaları gerekiyor.
Ve en önemlisi AK Parti kişisel değil kurumsal hedefine tüm teşkilatını odaklamalı ki, yeni bir hezimet yaşamasın.
Bu da parti içi temayülü ve kamuoyu araştırmalarını adil, şeffaf ve kazanacak aday odaklı yapmaktan geçiyor.
Kazanacak aday kısmı çok önemli…
Burada da partililerin bir öz eleştiri yapması lazım.
O isim bizden değil, şu isim bize yakın değil, falanca isim çok öne çıkıyor diye seçim sürecine dar bir açıdan bakarlarsa kendileri kazanamadığı gibi yine sızlanarak geçirecekleri bir 5 yıla mahkûm olurlar.
Eskişehir küçük bir şehir, bazı gerçekleri yakalamak çok zor olmasa gerek.
Parti içinde sevilen isimler belli. Aday olsa kazanma ihtimali olan isimler belli. O yüzden 2+2 5 olsun diye zorlamanın bir anlamı yok.
İsim vermek doğru olmaz belki ama yine de yazacağım
Ben olsam Dündar Ünlü’nün kapısını çalarım, Murat Özcan’ın arkasında dururum, Zihni Çalışkan’ın gönlünü alırım. Serhan Arıman’a gel destek ol derim. Burhan Sakallı’yı sahadan bir dakika eksik etmem. Osman Yüksel’i yeniden cepheye alırım. Nebi Hatipoğlu gündemini sessizce göğüste yumuşatmak yerine içine balıkla dalarım. Metin Güler, Nadir Küpeli, Celalettin Kesikbaş ile görüşmeler yaparım. MHP’ye pastadan büyük bir iktidar dilimi verir, İYİ Parti tabanını da dinlemeye çalışırım.
Ve yapılmayanı değil yapılacakları söylerim.
Yani Büyükerşen’in aslında 5 seçimdir yaptığını bu kez ben yapar ve iddialı bir liste ile tüm sisteme meydan okurum.
Bir de AK Parti’den endişe edenlerin öne sürdüğü argümanlar var.
AK Parti yereli kazanırsa çağdaş, özgür, kendine münhasır Eskişehir habitatı elden gidecek diye konuşanları ikna etmek lazım. Burası tahmin edilenden daha önemli bir detay.
Peki, bu söylediklerimi yapan olur mu? 1 sene önce ihtimal vermezdim.
Ancak Ayşen Gürcan ve Fatih Dönmez henüz çok yeni isimler. Parti içinde taraf olacak ve yankı odasında kalacak kadar zaman geçirmediler. Genel Merkeze teslim olmayacak kadar da güçlü ve ağır isimler.
O yüzden bir şeyi kestirmek ve iddialı bir şekilde dile getirmem çok zor.
Hele bir Eylül ayı gelsin, sonbahar başlasın…
Belki yeniden değerlendirir, analizler yaparız.