Bugün ne güzel bir gün! Bugün ne heyecanlı bir gün! Bugün çocukluğumuzu yeniden hatırlıyoruz! Çünkü bugün 23 Nisan!
Bugünkü yazımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile ilgili… Hepimizin çocukken coşkuyla kutladığı, siyasi liderlerin koltuklarını “geleceğin siyasetçilerine”, bürokratların koltuklarını “geleceğin bürokratlarına” sembolik olarak bıraktığı; -sanırım bu uygulama 2013 yılında kaldırıldı- milli egemenliğimizin nişânesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı gün! Hepimize kutlu olsun!
Gelin, hep beraber 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın tarihçesine beraber bakalım ve bize bu ülkeyi kuran, emanet eden başta Mustafa Kemâl ATATÜRK, onun silah arkadaşları ve tüm şehitlerimizi saygıyla analım. Başlıyoruz…
Yukarıda da bahsettim: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması demek halkın idareyi eline alması ve Türk halkının iradesiyle yeni bir devlet kurulduğunun ilanı demek. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1921 tarihinde aldığı kararla yeni kurulan Türk devletinin ilk milli bayramı olarak 23 Nisan gününü seçmiş ve adına da “Hakimiyet-i Milliye Bayramı” demiş. Yani “Ulusal Egemenlik Bayramı”. Bu bayram, diğer milli bayramlarımızla birlikte 1926 yılına kadar coşkuyla kutlanmaya devam etmiş.
Peki, ne olmuş da “Çocuk Bayramı” olmuş diye sorarsanız onun hikâyesi biraz acıklıdır efendim. Malumunuz büyük yıkımlar ve ölümler getiren Birinci Dünya Savaşı sonrası anne ve babalarını kaybeden ve sayısı milyonlara yaklaşan kimsesiz çocuklar var. Bu çocuklar için de hem Avrupa’da hem de yurdumuzda çeşitli vakıflar kuruluyor. Çünkü “çocuk” demek, “gelecek” demek. Bizim yurdumuzda kurulan vakfın adı da “Himaye-i Etfâl Cemiyeti”. Günümüz Türkçesiyle “Çocukları Esirgeme Kurumu”. Kurum Birinci Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde 1917 yılında kuruluyor. Kurulduğu dönemde de hem şehitlerimizin çocuklarına hem de kimsesiz çocuklara çeşitli yardımlarda bulunuyorlar ancak ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle faaliyetlerine bir süre ara vermek zorunda kalıyorlar. Millî Mücadele Dönemi’nde özellikle TBMM’nin girişimleriyle bu cemiyet Kurtuluş Savaşı’nda öksüz ve yetim kalan çocukların korunması ve yetiştirilmesini sağlamak amacıyla 1921’de Ankara’da yeniden faaliyete başlıyor. Bu cemiyetin yeniden faaliyete geçmesinin bir nedeni de yeni kurulan Türk devletinin “sosyal devlet” anlayışını vurgulamak. Dediğim gibi, “çocuk” demek “gelecek” demek. Ankara merkezli cemiyet, özellikle Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün büyük desteğini görüyor. Ata’mız cemiyetteki çocukları fırsat buldukça ziyaret ediyor ve onlarla ilgileniyor.
1922 yılındaki kutlamalara öğrenciler de katılıyor ve onların da katılmasıyla birlikte bayram daha coşkulu ve ayrı bir havada kutlanıyor. Geçit töreninde askerler ve öğrenciler ön plana çıkıyor ve törene katılan herkes bundan çok etkileniyor. Bunun üzerine Himaye-i Etfâl Cemiyeti ATATÜRK’ün de onayını alarak 23 Nisan 1923 kutlamalarında cemiyet adına yardım toplama kararı alıyor. Cemiyete yardım toplanması amacıyla basılan rozetleri çocukların satması, 1923’teki kutlamalarda çocukların daha da ön planda olmasını sağlıyor.
1925 yılına gelindiğinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemâl ATATÜRK, Hakimiyet-i Milliye Bayramı’nı “Çocuk Günü” ilan ediyor. 26 Eylül 1924 yılında ATATÜRK tarafından imzalanan çocuk haklarının ilk evrensel bildirisi olarak kabul edilen “Cenevre Bildirisi” de 23 Nisan 1925’teki bayramın “Çocuk Günü” olarak kutlanmasında en büyük etkenlerden biri. ATATÜRK’ün çocuk sevgisi ve çocuklara bakışı muazzam… Çocuk Günü, 1926 yılından itibaren “Çocuk Bayramı” adını almış ve 1981’den itibaren de “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak kutlanmaya devam etmiştir.
“Çocuk Bayramı” adı ilk kez 23 Nisan 1926 yılında çıkan Milliyet gazetesinde yer almıştı. Bu haberde “Bugün, çocuk günü; istiklâl, istikbâl günüdür. Her Türk, memleketin istikbali için çalışmalı ve yoksul yavrularına yardım etmelidir. Vatanın yoksul ve kimsesiz çocuklarına yardım edelim.” ifadeleri kullanılmış ve Himaye-i Etfâl için yardım kampanyasının duyurusu yapılmıştı. “Çocuk Bayramı” 1926 yılında kutlanmaya başlamış ve yukarıda belirttiğim gibi 1981 yılına kadar ayrı bir bayram olarak kutlanmaya devam etmiştir.
23 Nisan 1926’da çıkan gazetelerin ve Türk basının tamamında çocukların korunması ve yetiştirilmesinin önemine vurgu yapılıyor. Türk devletinin tarihi bayramlarından biri ve “Çocuk Günü” olarak kutladığımız 23 Nisan, Türk milletinin yüreklerinden şefkatin taşması ve rahmetin de coşmasını gerekli olduğu bir gün olarak görülüyor. Ülkemizin hemen her yerinde bakıma, eğitime, korunmaya ve yetiştirilmeye muhtaç sayısız kimsesiz çocuk, milletin insaflı ve şefkatli yüreklerinden yardım ve merhamet bekleyen sayısız yavrucak varken milletimizin buna kayıtsız kalması beklenemezdi. Bu, bir vatan borcu ve milli bir borç olarak görülmekteydi. Çocuklarımızın iyi bakılamadıkları için küçük yaşlarda ölmelerini önlemek ve canlarından başka hiçbir şeyleri olmayan çocukları korumak ve yetiştirmek ülkemizin geleceğinin yegâne sermayesi olarak görülmesi nedeniyle her yılın 23 Nisan’ını çocuklara ayrılmış ve “Çocuk Bayramı” olarak kutlanmıştır. Bu bayram, dünyada çocuklara armağan edilen ilk bayramdır. Ne mutlu bize!
Yazımı, Nazım Hikmet’in bir şiiriyle sonlandırıyorum. Bir dahaki yazımda görüşmek üzere…
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler